Yazar arşivleri: admin

05.02.2014

 Yalanlar ve ‘masum’ gibi gösterme çabaları-3

Bugünkü duruşmada, Böhnhardt, Mundlos, Zschäpe, Gerlach, Schultze ve Wohlleben’in en yakın ”yoldaşlarından” biri olan André Kapke ikinci kez sorguya çekildi. Kapke yine pervasızca davrandı, durmadan hafıza boşluklarını, hatırlamadığını ileri sürdü. Mahkeme başkanı Götzl yine Kapke’nin yarattığı bu engelle başa çıkmak için yeterince üstüne gitmeye çalışmadı.

Thüringen Vatan Savunma (Thüringer Heimatschutz) örgütünün tüm NSU cinayetleriyle ilgisi olan Jenalı alt gruplar, kamuya ait telefon kabinleri ve bir ”deşifre tablosu” ile birlikte iyi bir iletişim sistemlerine sahip olduklarını yani oldukça gizli çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Kapke, ‘Üçlü’yü kaçmalarında ve en azından yasadışı olmaya başladıklarında desteklemişti. O, muhbir Tino Brandt’ın aracılığında ‘Üçlü’ için olan sahte pasaportları temin ettiğini de tekrar bildirdi.

Kapke ilk kez köşeye sıkışmıştı ki, Zschäpe’nin savunma avukatları hakimin reddi başvurusunda bulunduğu için sorgulaması yarım kaldı: Hakim Lang ve avukat Heer, ”HV NSU” başlıklı dosya ile terör örgütü NSU’nun varlığının zaten kanıtlandığını dile getirmiş ve bundan dolayı da peşin hüküm vermiş oluyordu. Her ne kadar hakimin reddi başvurusunun başarı şansının olmamasına rağmen, duruşmayı öğle arası sonrasına kadar geciktirmeyi başarıyor. Köşeye sıkışan Kapke de soluklanma fırsatı yakalamış oldu.

Götzl, Wohlleben tarafından 1998 yılına ait Kapke için yapılan ve içinde yaklaşık olarak Ignatz Bubis’e karşı açık ölüm çağrılarının olduğu ve Holocaust kurbanlarının aşağılandığı ”doğumgünü gazetesi”ne dair çok detaylı sorular sordu. Kapke bunu ”mizahi, abartılı” bir anlatım olarak nitelendirdi. O’nun tam da böylesi pozisyonları bugüne kadar aldığı belliydi.

Federal başsavcılık sorgusunda daha güçlü bir baskı kurdu ve en azından birkaç önemli yanıtı aktardı:

  • Böhnhardt, Mundlos, Gerlach ve Kapke Jena Nazi gruplarındaki başlıca kişilerdi. Onlar, bölgelerüstü olan ”Çarşamba toplantıları” üzerinden iyi bir iletişim ağları vardı.
  • ‘Pogromly’ adlı antisemitizm içerikli oyun hepsi tarafından zevkle oynandı.
  • Kapke ve Wohlleben, Schultze’nin ortadan kaybolarak saklananları gözetme ve koruması hakkında konuşmuşlardı.

Başkanın ‘sıkı savunma yapan’ Nazi tanık ile hayret verici yumuşak ve esnek olan davranışı şu olayı ortaya koydu: Savcı Weingarten Kapke’nin sözde hafıza boşluklarına yarısını Götzl’e yönelten cümleyle tepki gösterdi: ”eğer sadece soru sorma değil sorgulama hakkına sahip olsaydım, size şimdi çabucak harekete geçmenizi kesinlikle tavsiye ederdim”. Ancak Götzl, O’nun tarafına geçmedi, sadece sessiz kaldı.

Götzl’ün bu davada yalan söyleyen Nazi tanığa ‘tatlılıkla dokunması’ çok fazla rahatsızlık veriyor. Çünkü her şeyden önce, Nazi gruplarının mahkemeyle oyun oynadığı hissi oluşuyor. Bu durum gerçekte muhakkak olayların aydınlanacağına dair verilen resmi bozuyor. Ancak Götzl daha ileriye gidecek bir aydınlanma değil, sadece iddia edildiği ölçüde bir hükmü karara bağlamayı istiyor. Bunun için mevcut deliller ona göre yeterlidir. O, para cezası ve tazyik hapsi üzerine tartışmalarla kendini yargı sürecinde zora sokmak istemiyor.

Sorgulamaya müdahil davacılarla gelecek haftalarda başka bir gün devam edilecek.

04.02.2014

Cinayet silahı Ceska’nın tespiti

BKA (Federal Kriminal Dairesi) silah uzmanının, Frühlingsstraße’de cinayet silahı olarak susturucuyla birlikte bulunan Ceska 83’ün tesbitine yönelik raporunu başarısızca sunma girişimi karşıklığa neden oldu. Wohlleben’in savunma avukatı ”havayı kısaca kokladı” ancak toplanan delillere dikkatlice bakılması, tesbitte herhangi bir şüphenin olmadığını açıkça gösteriyor.

Wiesbaden Kriminal Teknik Enstitüsü Başkanı Nennstiel, NSU cinayetlerinin çoğunda kullanılan Ceska ve Bruni tabancaya dair yaptığı incelemeleri çok açık bir şekilde açıkladı. Nennstiel, silahlarla atış yapmış ve sonrasında mermileri olay yerinde bulunan mermi parçaları ile karşılaştırmıştı. Ceska 83’ün cinayet silahı olduğu açıkça sabitlendi; Bruni tabancada ise, dönüştürülen bir gaz tabancasında net bir kanıt yoktu, ancak tespitini de dışlamış değil. Ceska silahının numarası görünür kılabildi.

Duruşmada daha sonra BKA’dan silah uzmanı Pfoser’in sorgusu gerçekleşti. O da çok sayıda rapor hazırlamıştı. Özellikle Ceska 83’ün cinayet silahı olduğunu erkenden tespit etmekle kalmamış, aynı zamanda sadece bir susturucudan çıkabilecek atılmış mermilerde yapışık alüminyum bulmuştu.

Ne yazık ki Pfoser mahkemede incelemelerini ve bunun sonuçlarını anlaşılır ifade edecek durumda değildi. Böylece bulgusunun kendisi şüphe yarattı. Raporu bir de -ilk uzman Nennstiel’in açık raporundan sonra- aslında hala O’nun tarafından incelenmiş hangi mermilerin (daha sonraki yürütülen incelemeler için karşılaştırma parçalarına dönüşen) hangi olay yerinden çıktığı hakkındaydı.

Bu şartlar altında uzman kişilerin görüşleri ve raporlarının tekrardan ‘iyi bir beceriye sahip’ bir bilirkişi tarafından açıklanması gerekiyor. Wohlleben’in savunma avukatı, Wohlleben’in suçluluğu hakkındaki şüpheleri savunmak için ‘kazaya uğrayan’ bu raporu kullanmak isteyebilirdi; ancak bununla başa çıkamaz, kabul ettiremezdi. Nennstiel’in açık ve net uzman görüşü ve Pfoser’in aynı ölçüde inandırıcı olan yazılı görüşleri, Wohlleben ve Schultze’nin temin ettiği silah Ceska 83’ün NSU’nun işlediği dokuz cinayet için kullanıldığını gösteriyor.

03.02.2014

Bugünki rapor şuan tercüme edilmektedir. Türkçe versiyonu en kısa zamanda buraya eklenilecek. Gecikmeden dolayı özür dileriz.

30.01.2014

Duruşmada bugün önemli ölçüde Heilbronn’daki saldırıya geri dönüldü. Sorgulamasına geçen hafta başlanan Baden-Württemberg Kriminal Dairesi’nden başkomiser Tiefenbacher ve Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Tiefenbacher Şubat 2012 yılında Kriminal Dairesi’nin nihai raporu için notlar yazmıştı ve bu notlar Giedke’ye Federal Kriminal Dairesi’nin raporuna dayanak oluşturmuştu. Sorgulamalar sadece birkaç bulgu getirmiş; çünkü diğer mevcut soruşturmalar, özellikle bir polis memurunun soruşturması yürütülmüş ve Tiefenbacher ve Giedke raporlarını sadece özetlemişti.

Tiefenbacher yaklaşık olarak şunları yazmıştı: faillerin en az birinin olay yeri bilgisi ve Heilbronn’la açık bir bağıntısı olduğu varsayımları üzerinde duruluyordu. Sorular üzerine kendisi şunları söyledi: bu varsayımlar, durum analizi yapmış olan meslektaşlarının bir değerlendirmesiydi; O, bunu paylaşmamıştı ve bu konuda bir şey söyleyemezdi. Ama kendisinin raporundan da böyle bir sonuç çıkmıyor. ”Görgü tanığı, içinde 4 zencinin ( “Neger” ifadesinin karşılığı olarak “zenci” ifadesi kullanılmıştır.) olduğu bir Smart arabaya zencinin bir şeyi nasıl verdiğini gözlemledi” şeklindeki ifadeyi olduğu gibi aktarmıştı. Anlaşılan o ki, ırkçı bir ses tonundan başka bir şey olmayan bu durum polis memurları arasında belli ki normaldi. Bu raporların delillerin toplanması için hiçbir rol oynamadığı açıktır.

Her iki sorgulama da bu nedenle hızla sona erdi. Artık, soruşturma işini esasen yürütmüş ve koordine etmiş olan polisin tanık olarak dinlenmesi gerekecek.

Duruşmada bugün önemli ölçüde Heilbronn‘daki saldırıya geri dönüldü. Sorgulamasına geçen hafta başlanan Baden-Württemberg Kriminal Dairesi’nden başkomiser Tiefenbacher ve Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Tiefenbacher Şubat 2012 yılında Kriminal Dairesi’nin nihai raporu için notlar yazmıştı ve bu notlar Giedke‘ye Federal Kriminal Dairesi’nin raporuna dayanak oluşturmuştu. Sorgulamalar sadece birkaç bulgu getirmiş; çünkü diğer mevcut soruşturmalar, özellikle bir polis memurunun soruşturması yürütülmüş ve Tiefenbacher ve Giedke raporlarını sadece özetlemişti.

Tiefenbacher yaklaşık olarak şunları yazmıştı: faillerin en az birinin olay yeri bilgisi ve Heilbronn‘la açık bir bağıntısı olduğunu varsaymıştı. Sorular üzerine kendisi şunları söyledi: bu, durum analizi yapmış olan meslektaşlarının bir değerlendirmesiydi; O, bunu paylaşmamıştı ve bu konuda bir şey söyleyemezdi. Raporundan ne var ki bu tür bir ikilem anlaşılmıyordu. ”İhbarcı 4 zencinin olduğu bir Smart arabaya zencinin bir şeyi nasıl verdiğini gözlemledi” şeklindeki anlatımları da basitçe bu şekilde aktarmıştı. Irkçı bir ses tonundan başka bir şey olmayan bu durum polis memurları arasında belli ki normaldi. Bu raporların delillerin toplanması için hiçbir rol oynamadığı açıktır.

Her iki sorgulama da bu nedenle hızla sona erdi. Artık, soruşturma işini esasen yürütmüş ve koordine etmiş olan polisin tanık olarak dinlenmesi gerekecek.

Sona yaklaşırken müdahil avukatlar tanık ifade tutanağını dava dosyasına sundular. Bu kişi, 2004 yılında sanık Ralf Wohlleben’den immobilizer sistemlerinin devre dışı bırakılması için bir aleti temin etmiş ve karşılığında bir tabanca teslim almıştı. (bkz. 14.01.2014 ve 08.01.2014 tarihli raporlar)Bu tanık 21.03.2013 tarihinde Polonya’da federal savcı tarafından sorguya çekildi. Federal Başsavcılık tanığın sorgulanmasına itiraz etmiş ve Münih’teki davaya dair olası bir bağlantının ortaya çıkmadığını bildirmişti.

Tanıkların sorgusu -müdahil avukatların burada Federal Başsavcılığın iradesine karşı elde ettiği ve şimdiye kadar mahkemede sunmadığı- aslında tersini gösteriyor: Tanık, Wohlleben ile silah pazarlığına dair verdiği bilgileri sadece doğrulamıyor; daha fazlasını ifade ediyor: Wohlleben‘e eşlik edilmişti ve onunla birlikte giden bu kişi olarak Enrico Theile‘yi teşhis etmişti. Bu kişi, savcılığa göre önceden Ceska‘nın susturucuyla birlikte temininde yer almış ve yakında Münih’teki duruşmada tanık olarak dinlenecek. 2004 yılındaki ‘alışverişe’ Theile‘nin eşlik etmesi, bu ‘alışverişin’ NSU için yapıldığına da işaret etmektedir. Federal Savcılığın mahkeme ve taraflara düpedüz delilleri vermeme yöntemi ve delillerin Münih’teki dava süreciyle hiçbir bağıntısının olmadığını tekrar tekrar savunması, özellikle şu aralar başarılı değil.

29.01.2014

Anayasayı Koruma Dairesi tanık Temme’nin sorgusuna yön mü veriyor?

Saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan polis memuru Arnold’un doktorunun sorgusundan sonra, bugünkü duruşma görüşler ve taleplerle başladı.

Beklendiği gibi, Wohlleben’in avukatı tanık Liebau hakkında, ne poliste ne de duruşmada açıklamıştı, sanık Wohlleben’in onda silahı sorduğunu açıkladı. Müdahil avukat doğrudan burada, Liebau tanık olarak verdiği ifadesinde yeminsiz yanlış beyanda bulunduğunun tesbiti için talepte bulundu.

Diğer görüşlerden sonra Yozgat ailesinin avukatı, Hessen Anayasayı Koruma Dairesi’nin eski müdürü Irrgang’ın sorgusunu Anayasayı Koruma Dairesi görevlisi Temme’nin sorgusuna devam edilmeden önce talep etti: Federal savcılığın mahkeme dosyasına dahil olmayan dosyalarında, Temme’nin bir meslektaşıyla olan görüşmesinin bir protokolü yer alıyor. Bu kişi protokolde Temme’nin Irrgang ile konuşmasından bahsediyor; bu konuşmada Temme kendini ”polis teşkilatındaki gibi kısıtlayıcı” olmayan bir şekilde ifade ediyor.

Federal savcılık bunun üzerine en azından bu protokolü tüm taraflara verdi. Hem Irrgang hem de muhatabı Temme’nin dinlenmesi gerektiği açıktır. Federal savcılık, Temme ile ilgili dava dosyalarının neden davaya sunulmadığını gerekçelendirmede her zaman büyük zorluk çekiyor. Bilgilerin açığa çıkarılmadığı şüphesi yoğunlaşıyor.

Mahkeme yine de Temme’nin sorgusuna devam etti. Bu, onun esasında hiçbir şey hatırlamadığı yönündeki şüpheli iddiasında kaldı. Sorgu bir kez daha tamamlanamadı; saat 17 olduğunda Temme’nin yeniden gelmesi gerektiği anlaşıldı. Sorguya ne zaman devam edileceği ise hala belli değil.

28.01.2014

Bugünkü duruşma hayal kırıklığı içinde geçti. Sanık Wohlleben ve Schulze’ye Ceska silahının teslimi hususunda sorgulanması beklenen ve kendisi de Nazi olan tanık Andreas Schultz, kendi aleyhine olabileceği gerekçesiyle ifade vermeyi reddetti.

Kasım ayında tanık olarak dinlenen Liebau’nun, Wohlleben’i Schultz’a silah satışına göndermesinden dolayı ifade vermesi beklenirken, kendisi hala hatırlama (!) sorunu çekiyor.

Duruşmaya çarşamba günü, diğerlerinin yanı sıra, Anayasayı Koruma Dairesi eski görevlisi Temme’nin sorgulanmasıyla devam edilecek.

23.01.2014

Jürgen Böhnhardt’ın sorgusu

Bugünkü duruşmanın tek tanığı Uwe Böhnhardt’ın babasıydı. Eşinin ya da Uwe Mundlos’un babasının aksine, Jürgen Böhnhardt’ın işaret etmek istediği özel bir isteği yoktu. Oğlunun gelişimine dair suçu üçüncü kişilere yükleme çabası da yoktu.

Tanık, oğlunun Nazi zihniyeti ve kıyafetleri hakkındaki daha önce eşinin de tarif etmiş olduğu tartışmalarını anlattı: evde Nazi sembolleri taşıyamaz, askeri/savaş botu giyemez, Nazi müzikleri dinleyemezdi. Ancak anlaşmazlıkları derin değildi. Oğlu bu noktada kendini geri çekiyordu. Oğlunun sağcı zihniyetinin, burada iddia edilen suçları işlemiş olabileceğini ne önceden kestirebilirdi ne de bunlara yol açabileceği olasılığını hiç düşünmemişti.

1996/97 yıllarında, aynı zamanda tanımış olduğu Zschäpe ve Mundlos’un yanı sıra, sanık Wohlleben ve Gerlach ve de Kapke oğlunun en yakın arkadaşlarıydı.

Üçlünün izlerini kaybettirmesinden sonra, oğlunun tanıdıkları aracılığıyla kıyafet ve para – 900 DM oğlu için ve 700 DM avukat için- bir başkasına verildi. 1999, 2000 ve 2002 yıllarında eşiyle birlikte oğlu, Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe ile görüşmüştü. Son buluşmada üçlü hiçbir durumda kendilerini göstermeyeceklerini bildirmişlerdi. Bu, bir yandan üçünün tüm zamanı birlikte geçirdiklerine işaret ederken; diğer yandan da, onların açıkça yeraltında ortak bir yerde karar kıldıklarını gösteriyor.

Baba Böhnhardt, NSU mağdurlarından açıkça ve dokunaklı bir şekilde özür diledi. O’nun özrü bu davada ilkti, çok açıktı ve “tehlikesiz ve masummuş” gibi gösterme çabası yoktu. Oğlunun NSU’nun diğer üyeleriyle birlikte işlemiş olduğu suçları kötü ve toplum için tehlikeli olarak nitelendirdi ve kendi hatalarını kabul etti.

22.01.2014

”Pürüzsüz” soruşturmalar

Heilbronn’daki cinayetin görüldüğü bugünkü duruşma, Federal Kriminal Dairesi’nden (BKA) mahkemeye kadar devletin tüm taraflarının çelişkileri örtbas etmeye çalışırken delillerin nasıl toplandığını göstermektedir. Delillerin toplanmasıyla her ne kadar mahkeme açısından önemli soruların açıklığa kavuşturulması beklense de, cevaplardan daha çok ortada soru işaretleri bırakıyor. Şimdi sanki netlik kazanmış gibi tüm taraflar çaba gösteriyor. Zschäpe’nin avukatları ise tamamen kayıtsız kalıyor. Onlar, sadece müdahil avukatların sorularını bloke etmek söz konusu olduğunda taraf oluyorlar. Burada da, Zschäpe’nin Böhnhardt ve Mundlos ile birlikte suç işlendiğine dair kuşkular ortaya çıkması ve tam da Zschäpe’nin yararına olması gerekecek bir durumun olması gerekiyor ki taraf olsunlar.

Duruşmada tıbbi bilirkişi ölüm nedeni, olayın oluş şekli ve seyrine dair yaptığı incelemeleri mahkemeye sundu. Bilirkişi görünüşe göre, her türden modern teknoloji ile çalışmıştı; yine de önemli sorular cevapsız kaldı. Özellikle, kimin tetiğe bastığı ve olay yerinde ikiden fazla kişinin olup olmadığı soruları belirsizliğini koruyor. Açık olan şey; sadece Mundlos’a ait olan ve üzerinde Kiesewetter’in sıçrayan kanının bulunduğu eşofman altı. Mundlos onu olayda giymişti. Ve: eylem tıpkı bir infaz gibi gerçekleşti, bu açıdan diğer NSU cinayetlerine benziyordu.

Duruşmaya, Böhnhardt ve Mundlos’un ölümünden sonra silahları karavandan çıkararak güvence altına alan polis memurunun ifadesiyle devam edildi. O, Arnold ve Kiesewetter’e ait olan her iki silahın başlangıçta hızla tespit edildiğini doğruladı.

Ateşli silah uzmanı olan bir tanığın, bulunan her iki pompalı silaha dair verdiği bilgiye göre silahlar aynı çapta olabilirdi. İlki ısıdan dolayı tamamen deforme olmuştu, kovan ya da silahın içinde fişek bulunmuştu. Diğer silah, Winchester, -büyük olasılıkla Böhnhardt ve Mundlos ölü bulunduktan sonra- boş kapsülle bulunmuştu. Ateşlemeden sonraki bir durumdu, boş kovan da bulunmuştu. Karavanın zemininde her iki tüfekten çıkmış olabilecek iki boş kapsül bulundu. Yani, bu bulguyla birlikte sadece üçüncü bir kişinin her iki Uwe’yi öldürmüş olabileceği yönündeki kendine geniş yankı bulmuş olan bu tez çürütülebilirdi. Ancak, bunun için yeni bir itiraz çıkıyor; çünkü, bugüne kadar üç kurşundan hiç bahsedilmedi. Buna rağmen mahkeme, federal savcılık ve savunma herhangi bir soruya gereksinim duymadı; sadece müdahil avukatlar soru sordu.

Diğer tanıklar savcılığın iddiasındaki detayları doğruladı.

Son tanık olarak, Heilbronn cinayeti için soruşturmadan sorumlu Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Sorgulaması tamamlanmadığı için önümüzdeki hafta devam edilecek. Tanık, Temmuz ve Ekim 2012 yılında iddianamenin esas aldığı nihai soruşturma raporlarını yazdı. İlk evrede, tüm çelişkileri ve şüpheleri -onlara dair ‘pürüzleri’- ortadan kaldırdı. Raporunda, Kiesewetter ve Arnold’un amiri -”KuKluxKlan” üyesiydi- için yaklaşık olarak şunu ifade ediyor: O, sadece sıradan bir üyeydi, 2002 yılında ayrıldı ve NSU ya da Üçlü ile hiçbir bağlantısının olmadığını ”inandırıcı” olarak temin etmişti. Başkomiser Giedke, Böhnhardt ve Mundlos’un Stuttgart’taki ikametlerini doğruladı; ancak aynı zamanda soruşturmalar için, örneğin güneybatı Alman Nazi çevrelerinin bağlantılarına dair hiçbir ipucunu göstermediğini ileri sürdü.

Stern dergisinin bir Amerikan istihbarat servisinin ”Nazi ajanları”, polis ve Anayasayı Koruma Dairesi arasında geçen bir çatışma için gözlemleri olduğuna haberi incelenmiş ve yanlış olduğu ortaya çıkmıştı. Hem Amerikan Elçiliği hem de Alman istihbarat birimleri bu türden faaliyetlerin olmadığını doğruladı.

Kiesewetter’in amcası Thüringen’deki bir polise verdiği ifadesinde, NSU’nun ortaya çıkmasından önce yeğeninin ölümü ve ”Türk cinayetleri” arasında kendi kendine bir bağlantı kurmuştu. Giedke ilk önce sadece basitçe olayı hatırlamak istedi. İlk olarak müdahil avukatların daha sonraki bir uyarısıyla bu ifadenin olduğunu doğruladı.

Mahkeme ve savcılığın daha fazla sorusunun olmaması üzerine müdahil avukatlar için sorulacak sorular belli oldu. Giedke kendisi soruşturmamış yapmamış, sadece soruşturmayı yürüten her bir sorumlunun fezlekesini yeniden bir araya getirilmiş ve burada ”pürüzler” giderilmişti. Giedke, Kiesewetter’in Nazi gösterilerindeki operasyonları hakkında olan raporundaki yanlış ifadelere yönelik müdahil avukatların açık olan soruları sonucunda itiraf etmek zorunda kaldı. O, aynen onu ”devralmıştı” ve kendisi tüm belgelere iyice bakmamıştı.

Mahkeme ve federal savcılığın davayı gerçekten aydınlatmayı değil, sırf iddianameyi tamamlamak istedikleri bir kez daha anlaşılıyor. Şubat 2012’de Almanya başbakanı, öldürülenlerin yakınlarına olayların mümkün olan en geniş ölçüde aydınlatılacağı sözünü vermişti. Buna karşın federal savcılık geçen hafta derinlemesine yaptığı basın toplantısında şöyle davrandı: Gazeteciler müdahil avukatların iddialarıyla kendilerini çıldırtmalarına izin vermesinler, bilakis soruşturmalara güvensinler. Çünkü her şey incelenmişti, teoriler boştu. Nazi terörünün yanı sıra ırkçı soruşturmaların mağduru olan ve şimdi gerçek bir aydınlanmayı talep eden müdahil davacılar için, bu tarz bir ”güven” çağrısı zırvalıktır, alay etmektir.

21.01.2014

Önemli birkaç noktayla birlikte toplanan deliller

Bugün, beklendiği üzere delillerin toplanması genel olarak bir sonuca götürmedi. Susan Eminger, sanık Eminger’in eşi ve de sanık Zschäpe’nin arkadaşıdır. Kendisinin NSU’yu desteklediğinden şüphelenilen Susan Eminger beklendiği gibi ifade vermeyi reddetti.

Diğer tanık, Kassel’de Halit Yozgat tarafından işletilen internet kafenin ziyaretçisi olan gençti. Cinayet esnasında olay yerinde bulunan genç, öldürülen Halit Yozgat’ı bulduğu anı anlattı. Tanık, olay anına dair somut olarak birkaç şey hatırlıyordu; ancak yine de, olay yerinde bulunan Anayasayı Koruma Dairesi ajanı olan Temme’yi tarif etti: ”beyaz, uzun boylu ve iri yapılı, yani görünüşünden Alman olduğu kolayca anlaşılıyordu”. Temme’nin iddiasının aksine, O’nu sıklıkla ne kafede ne de kafeden dışarı çıkarken görmemişti. Temme ise daha önceki duruşmalarda ölen Halit Yozgat’ı görmediğini, kafenin kapısının önünde ve içinde Yozgat’ı birçok kez gördüğünü, dikkat çeken bir durumun olmadığını ifade etmişti.

Duruşmada Heilbronn’da meydana gelen olaya dair tanık ifadesine başvuruldu. Tanık, olay yerinin yakınında bisikletli iki kişi görmüştü. Olay yerinin rahatlıkla görülebileceği bir yerde duran bisikletliler yüksek sesle tartışıyorlardı. Oradan ve aynı şekilde olay yerinden sadece kısa bir mesafe uzaklıkta olan bir otoparka dikkatleri çekmeden karavanı park etmiş olabilirlerdi. Yoldan geçen başka bir kişi de saldırının gerçekleştiği yerde sıklıkla polis araçlarının durduğunu ifade etti. Böylece, bu iki ifade Heilbronn’daki saldırının kurbanlarının tesadüfen seçilmiş olduğuna işaret ediyor. Çünkü, onların bulunduğu yerde sıkça polisler park ediyorlardı ve oradan kaçmak için iyi bir kaçış yolları vardı.

Bunun karşısında, bir polis memurunun Kiesewetter ve Arnold’un Nazi grubu KuKluxKlan’ın üyesi de olan amiri hakkındaki ifadeleri yer aldı. O, Kiesewetter ve Arnold’un amiri olarak onların görev yerleri ve güzergahları için talimat veriyordu. Her durumda bu Nazi, o gün her iki polisin de görevde olduklarını sadece bilmekle kalmıyordu; aynı zamanda onlara olay yeri emrini vermek için bir imkana da sahip olmuş olabilirdi.

16.01.2014

Heilbronn’daki polis cinayetine dair ilk tanıklar

Bugünkü duruşma, 25.04.2007 tarihinde Heilbronn’daki NSU saldırısına yönelik delillerin toplanmasıyla başladı. Bu saldırıda, polis memurlarından Michèle Kiesewetter ölmüş ve Martin Arnold ise ağır yaralanmıştı.

Bu olay, NSU’nun bilinen son saldırısıydı; her şeyden önce bu nedenle birçok soruyu ortaya atıyordu. Grubun, o ana kadar süregelen göçmen kökenli küçük esnafa yönelik olan cinayet planlarından neden ayrıldığı bugüne kadar anlaşılmış değil. Aynı ölçüde, kurbanların seçilerek mi hedef gösterildiği ya da her iki polis memurunun da tesadüf sonucu mu bu olayın kurbanları olup olmadığı da belli değildir. Öldürülen Michèle Kiesewetter, ne de olsa NSU’nun artık tanınan üyelerinin de geldiği aynı bölgedendir. Kiesewetter en azından uzaktan da olsa bunları bilmeliydi. Diğer taraftan, saldırı her iki polisin tesadüfen ve görece öngörülemez bir yerde ara verdikleri esnada gerçekleşti. Savcılık, bu nedenle olayın tesadüfen gerçekleşmiş olacağından yola çıkıyor.

Bugüne kadar mahkeme tarafından gönderilen çağrı belgesi (mahkeme celbi), bu olay için delillerin sadece düşük bir giderle toplanmasının planlanıyor olduğunu gösteriyor. Savcılığın hüküm vermesi için çünkü yukarıda sorduğumuz soruların aydınlatılması -bu yüzden savcılığın hesabının da- gerekmiyor: NSU üyelerinde iki polis memurundan alınan silahlar ve kelepçeler, Böhnhardt’ın üzerinde kurbanların sıçrayan kanlarının bulunduğu eşofman altı, bölgede olduğu tespit edilen kiralık bir karavan ve NSU videosundaki itiraf, tüm bunlar bu davada bir hüküm verebilmek için en iyi kanıtlardır. Mahkemenin, hüküm vermenin yanı sıra gerçek bir aydınlatmayı göz önünde bulundurup bulundurmacağını yeniden göstermesi gerekir.

Bugünkü duruşmanın konusu asıl olarak olay yeri ve her iki kurbanın da bulundukları andaki durumlarıydı. Olay gününde ağır yaralanan Martin Arnold, kafa travmasının sonuçlarını ve o gün saldırıdan kısa bir süre öncesine kadar günün nasıl geçtiğini anlattı. Olay anına dair hiçbir şey hatırlamadığı için, hipnoz altında yürütülen sorgu da O’na hiçbir şey hatırlatmamıştı.

Duruşma sonunda sanık Schulze’nin avukatı da, müdahil avukat Hoffmann’ın delil sunmak için verdiği dilekçeye -bu hafta federal başsavcılık ile tartışmalara neden olan- katıldı. Böylece, Wohlleben’in silah ve araba hırsızlığı için ihtiyaç duyduğu alet pazarlığına olan ilgi artmış oldu.