Aylık arşivler: Ocak 2014

30.01.2014

Duruşmada bugün önemli ölçüde Heilbronn’daki saldırıya geri dönüldü. Sorgulamasına geçen hafta başlanan Baden-Württemberg Kriminal Dairesi’nden başkomiser Tiefenbacher ve Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Tiefenbacher Şubat 2012 yılında Kriminal Dairesi’nin nihai raporu için notlar yazmıştı ve bu notlar Giedke’ye Federal Kriminal Dairesi’nin raporuna dayanak oluşturmuştu. Sorgulamalar sadece birkaç bulgu getirmiş; çünkü diğer mevcut soruşturmalar, özellikle bir polis memurunun soruşturması yürütülmüş ve Tiefenbacher ve Giedke raporlarını sadece özetlemişti.

Tiefenbacher yaklaşık olarak şunları yazmıştı: faillerin en az birinin olay yeri bilgisi ve Heilbronn’la açık bir bağıntısı olduğu varsayımları üzerinde duruluyordu. Sorular üzerine kendisi şunları söyledi: bu varsayımlar, durum analizi yapmış olan meslektaşlarının bir değerlendirmesiydi; O, bunu paylaşmamıştı ve bu konuda bir şey söyleyemezdi. Ama kendisinin raporundan da böyle bir sonuç çıkmıyor. ”Görgü tanığı, içinde 4 zencinin ( “Neger” ifadesinin karşılığı olarak “zenci” ifadesi kullanılmıştır.) olduğu bir Smart arabaya zencinin bir şeyi nasıl verdiğini gözlemledi” şeklindeki ifadeyi olduğu gibi aktarmıştı. Anlaşılan o ki, ırkçı bir ses tonundan başka bir şey olmayan bu durum polis memurları arasında belli ki normaldi. Bu raporların delillerin toplanması için hiçbir rol oynamadığı açıktır.

Her iki sorgulama da bu nedenle hızla sona erdi. Artık, soruşturma işini esasen yürütmüş ve koordine etmiş olan polisin tanık olarak dinlenmesi gerekecek.

Duruşmada bugün önemli ölçüde Heilbronn‘daki saldırıya geri dönüldü. Sorgulamasına geçen hafta başlanan Baden-Württemberg Kriminal Dairesi’nden başkomiser Tiefenbacher ve Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Tiefenbacher Şubat 2012 yılında Kriminal Dairesi’nin nihai raporu için notlar yazmıştı ve bu notlar Giedke‘ye Federal Kriminal Dairesi’nin raporuna dayanak oluşturmuştu. Sorgulamalar sadece birkaç bulgu getirmiş; çünkü diğer mevcut soruşturmalar, özellikle bir polis memurunun soruşturması yürütülmüş ve Tiefenbacher ve Giedke raporlarını sadece özetlemişti.

Tiefenbacher yaklaşık olarak şunları yazmıştı: faillerin en az birinin olay yeri bilgisi ve Heilbronn‘la açık bir bağıntısı olduğunu varsaymıştı. Sorular üzerine kendisi şunları söyledi: bu, durum analizi yapmış olan meslektaşlarının bir değerlendirmesiydi; O, bunu paylaşmamıştı ve bu konuda bir şey söyleyemezdi. Raporundan ne var ki bu tür bir ikilem anlaşılmıyordu. ”İhbarcı 4 zencinin olduğu bir Smart arabaya zencinin bir şeyi nasıl verdiğini gözlemledi” şeklindeki anlatımları da basitçe bu şekilde aktarmıştı. Irkçı bir ses tonundan başka bir şey olmayan bu durum polis memurları arasında belli ki normaldi. Bu raporların delillerin toplanması için hiçbir rol oynamadığı açıktır.

Her iki sorgulama da bu nedenle hızla sona erdi. Artık, soruşturma işini esasen yürütmüş ve koordine etmiş olan polisin tanık olarak dinlenmesi gerekecek.

Sona yaklaşırken müdahil avukatlar tanık ifade tutanağını dava dosyasına sundular. Bu kişi, 2004 yılında sanık Ralf Wohlleben’den immobilizer sistemlerinin devre dışı bırakılması için bir aleti temin etmiş ve karşılığında bir tabanca teslim almıştı. (bkz. 14.01.2014 ve 08.01.2014 tarihli raporlar)Bu tanık 21.03.2013 tarihinde Polonya’da federal savcı tarafından sorguya çekildi. Federal Başsavcılık tanığın sorgulanmasına itiraz etmiş ve Münih’teki davaya dair olası bir bağlantının ortaya çıkmadığını bildirmişti.

Tanıkların sorgusu -müdahil avukatların burada Federal Başsavcılığın iradesine karşı elde ettiği ve şimdiye kadar mahkemede sunmadığı- aslında tersini gösteriyor: Tanık, Wohlleben ile silah pazarlığına dair verdiği bilgileri sadece doğrulamıyor; daha fazlasını ifade ediyor: Wohlleben‘e eşlik edilmişti ve onunla birlikte giden bu kişi olarak Enrico Theile‘yi teşhis etmişti. Bu kişi, savcılığa göre önceden Ceska‘nın susturucuyla birlikte temininde yer almış ve yakında Münih’teki duruşmada tanık olarak dinlenecek. 2004 yılındaki ‘alışverişe’ Theile‘nin eşlik etmesi, bu ‘alışverişin’ NSU için yapıldığına da işaret etmektedir. Federal Savcılığın mahkeme ve taraflara düpedüz delilleri vermeme yöntemi ve delillerin Münih’teki dava süreciyle hiçbir bağıntısının olmadığını tekrar tekrar savunması, özellikle şu aralar başarılı değil.

29.01.2014

Anayasayı Koruma Dairesi tanık Temme’nin sorgusuna yön mü veriyor?

Saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan polis memuru Arnold’un doktorunun sorgusundan sonra, bugünkü duruşma görüşler ve taleplerle başladı.

Beklendiği gibi, Wohlleben’in avukatı tanık Liebau hakkında, ne poliste ne de duruşmada açıklamıştı, sanık Wohlleben’in onda silahı sorduğunu açıkladı. Müdahil avukat doğrudan burada, Liebau tanık olarak verdiği ifadesinde yeminsiz yanlış beyanda bulunduğunun tesbiti için talepte bulundu.

Diğer görüşlerden sonra Yozgat ailesinin avukatı, Hessen Anayasayı Koruma Dairesi’nin eski müdürü Irrgang’ın sorgusunu Anayasayı Koruma Dairesi görevlisi Temme’nin sorgusuna devam edilmeden önce talep etti: Federal savcılığın mahkeme dosyasına dahil olmayan dosyalarında, Temme’nin bir meslektaşıyla olan görüşmesinin bir protokolü yer alıyor. Bu kişi protokolde Temme’nin Irrgang ile konuşmasından bahsediyor; bu konuşmada Temme kendini ”polis teşkilatındaki gibi kısıtlayıcı” olmayan bir şekilde ifade ediyor.

Federal savcılık bunun üzerine en azından bu protokolü tüm taraflara verdi. Hem Irrgang hem de muhatabı Temme’nin dinlenmesi gerektiği açıktır. Federal savcılık, Temme ile ilgili dava dosyalarının neden davaya sunulmadığını gerekçelendirmede her zaman büyük zorluk çekiyor. Bilgilerin açığa çıkarılmadığı şüphesi yoğunlaşıyor.

Mahkeme yine de Temme’nin sorgusuna devam etti. Bu, onun esasında hiçbir şey hatırlamadığı yönündeki şüpheli iddiasında kaldı. Sorgu bir kez daha tamamlanamadı; saat 17 olduğunda Temme’nin yeniden gelmesi gerektiği anlaşıldı. Sorguya ne zaman devam edileceği ise hala belli değil.

28.01.2014

Bugünkü duruşma hayal kırıklığı içinde geçti. Sanık Wohlleben ve Schulze’ye Ceska silahının teslimi hususunda sorgulanması beklenen ve kendisi de Nazi olan tanık Andreas Schultz, kendi aleyhine olabileceği gerekçesiyle ifade vermeyi reddetti.

Kasım ayında tanık olarak dinlenen Liebau’nun, Wohlleben’i Schultz’a silah satışına göndermesinden dolayı ifade vermesi beklenirken, kendisi hala hatırlama (!) sorunu çekiyor.

Duruşmaya çarşamba günü, diğerlerinin yanı sıra, Anayasayı Koruma Dairesi eski görevlisi Temme’nin sorgulanmasıyla devam edilecek.

23.01.2014

Jürgen Böhnhardt’ın sorgusu

Bugünkü duruşmanın tek tanığı Uwe Böhnhardt’ın babasıydı. Eşinin ya da Uwe Mundlos’un babasının aksine, Jürgen Böhnhardt’ın işaret etmek istediği özel bir isteği yoktu. Oğlunun gelişimine dair suçu üçüncü kişilere yükleme çabası da yoktu.

Tanık, oğlunun Nazi zihniyeti ve kıyafetleri hakkındaki daha önce eşinin de tarif etmiş olduğu tartışmalarını anlattı: evde Nazi sembolleri taşıyamaz, askeri/savaş botu giyemez, Nazi müzikleri dinleyemezdi. Ancak anlaşmazlıkları derin değildi. Oğlu bu noktada kendini geri çekiyordu. Oğlunun sağcı zihniyetinin, burada iddia edilen suçları işlemiş olabileceğini ne önceden kestirebilirdi ne de bunlara yol açabileceği olasılığını hiç düşünmemişti.

1996/97 yıllarında, aynı zamanda tanımış olduğu Zschäpe ve Mundlos’un yanı sıra, sanık Wohlleben ve Gerlach ve de Kapke oğlunun en yakın arkadaşlarıydı.

Üçlünün izlerini kaybettirmesinden sonra, oğlunun tanıdıkları aracılığıyla kıyafet ve para – 900 DM oğlu için ve 700 DM avukat için- bir başkasına verildi. 1999, 2000 ve 2002 yıllarında eşiyle birlikte oğlu, Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe ile görüşmüştü. Son buluşmada üçlü hiçbir durumda kendilerini göstermeyeceklerini bildirmişlerdi. Bu, bir yandan üçünün tüm zamanı birlikte geçirdiklerine işaret ederken; diğer yandan da, onların açıkça yeraltında ortak bir yerde karar kıldıklarını gösteriyor.

Baba Böhnhardt, NSU mağdurlarından açıkça ve dokunaklı bir şekilde özür diledi. O’nun özrü bu davada ilkti, çok açıktı ve “tehlikesiz ve masummuş” gibi gösterme çabası yoktu. Oğlunun NSU’nun diğer üyeleriyle birlikte işlemiş olduğu suçları kötü ve toplum için tehlikeli olarak nitelendirdi ve kendi hatalarını kabul etti.

22.01.2014

”Pürüzsüz” soruşturmalar

Heilbronn’daki cinayetin görüldüğü bugünkü duruşma, Federal Kriminal Dairesi’nden (BKA) mahkemeye kadar devletin tüm taraflarının çelişkileri örtbas etmeye çalışırken delillerin nasıl toplandığını göstermektedir. Delillerin toplanmasıyla her ne kadar mahkeme açısından önemli soruların açıklığa kavuşturulması beklense de, cevaplardan daha çok ortada soru işaretleri bırakıyor. Şimdi sanki netlik kazanmış gibi tüm taraflar çaba gösteriyor. Zschäpe’nin avukatları ise tamamen kayıtsız kalıyor. Onlar, sadece müdahil avukatların sorularını bloke etmek söz konusu olduğunda taraf oluyorlar. Burada da, Zschäpe’nin Böhnhardt ve Mundlos ile birlikte suç işlendiğine dair kuşkular ortaya çıkması ve tam da Zschäpe’nin yararına olması gerekecek bir durumun olması gerekiyor ki taraf olsunlar.

Duruşmada tıbbi bilirkişi ölüm nedeni, olayın oluş şekli ve seyrine dair yaptığı incelemeleri mahkemeye sundu. Bilirkişi görünüşe göre, her türden modern teknoloji ile çalışmıştı; yine de önemli sorular cevapsız kaldı. Özellikle, kimin tetiğe bastığı ve olay yerinde ikiden fazla kişinin olup olmadığı soruları belirsizliğini koruyor. Açık olan şey; sadece Mundlos’a ait olan ve üzerinde Kiesewetter’in sıçrayan kanının bulunduğu eşofman altı. Mundlos onu olayda giymişti. Ve: eylem tıpkı bir infaz gibi gerçekleşti, bu açıdan diğer NSU cinayetlerine benziyordu.

Duruşmaya, Böhnhardt ve Mundlos’un ölümünden sonra silahları karavandan çıkararak güvence altına alan polis memurunun ifadesiyle devam edildi. O, Arnold ve Kiesewetter’e ait olan her iki silahın başlangıçta hızla tespit edildiğini doğruladı.

Ateşli silah uzmanı olan bir tanığın, bulunan her iki pompalı silaha dair verdiği bilgiye göre silahlar aynı çapta olabilirdi. İlki ısıdan dolayı tamamen deforme olmuştu, kovan ya da silahın içinde fişek bulunmuştu. Diğer silah, Winchester, -büyük olasılıkla Böhnhardt ve Mundlos ölü bulunduktan sonra- boş kapsülle bulunmuştu. Ateşlemeden sonraki bir durumdu, boş kovan da bulunmuştu. Karavanın zemininde her iki tüfekten çıkmış olabilecek iki boş kapsül bulundu. Yani, bu bulguyla birlikte sadece üçüncü bir kişinin her iki Uwe’yi öldürmüş olabileceği yönündeki kendine geniş yankı bulmuş olan bu tez çürütülebilirdi. Ancak, bunun için yeni bir itiraz çıkıyor; çünkü, bugüne kadar üç kurşundan hiç bahsedilmedi. Buna rağmen mahkeme, federal savcılık ve savunma herhangi bir soruya gereksinim duymadı; sadece müdahil avukatlar soru sordu.

Diğer tanıklar savcılığın iddiasındaki detayları doğruladı.

Son tanık olarak, Heilbronn cinayeti için soruşturmadan sorumlu Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Sorgulaması tamamlanmadığı için önümüzdeki hafta devam edilecek. Tanık, Temmuz ve Ekim 2012 yılında iddianamenin esas aldığı nihai soruşturma raporlarını yazdı. İlk evrede, tüm çelişkileri ve şüpheleri -onlara dair ‘pürüzleri’- ortadan kaldırdı. Raporunda, Kiesewetter ve Arnold’un amiri -”KuKluxKlan” üyesiydi- için yaklaşık olarak şunu ifade ediyor: O, sadece sıradan bir üyeydi, 2002 yılında ayrıldı ve NSU ya da Üçlü ile hiçbir bağlantısının olmadığını ”inandırıcı” olarak temin etmişti. Başkomiser Giedke, Böhnhardt ve Mundlos’un Stuttgart’taki ikametlerini doğruladı; ancak aynı zamanda soruşturmalar için, örneğin güneybatı Alman Nazi çevrelerinin bağlantılarına dair hiçbir ipucunu göstermediğini ileri sürdü.

Stern dergisinin bir Amerikan istihbarat servisinin ”Nazi ajanları”, polis ve Anayasayı Koruma Dairesi arasında geçen bir çatışma için gözlemleri olduğuna haberi incelenmiş ve yanlış olduğu ortaya çıkmıştı. Hem Amerikan Elçiliği hem de Alman istihbarat birimleri bu türden faaliyetlerin olmadığını doğruladı.

Kiesewetter’in amcası Thüringen’deki bir polise verdiği ifadesinde, NSU’nun ortaya çıkmasından önce yeğeninin ölümü ve ”Türk cinayetleri” arasında kendi kendine bir bağlantı kurmuştu. Giedke ilk önce sadece basitçe olayı hatırlamak istedi. İlk olarak müdahil avukatların daha sonraki bir uyarısıyla bu ifadenin olduğunu doğruladı.

Mahkeme ve savcılığın daha fazla sorusunun olmaması üzerine müdahil avukatlar için sorulacak sorular belli oldu. Giedke kendisi soruşturmamış yapmamış, sadece soruşturmayı yürüten her bir sorumlunun fezlekesini yeniden bir araya getirilmiş ve burada ”pürüzler” giderilmişti. Giedke, Kiesewetter’in Nazi gösterilerindeki operasyonları hakkında olan raporundaki yanlış ifadelere yönelik müdahil avukatların açık olan soruları sonucunda itiraf etmek zorunda kaldı. O, aynen onu ”devralmıştı” ve kendisi tüm belgelere iyice bakmamıştı.

Mahkeme ve federal savcılığın davayı gerçekten aydınlatmayı değil, sırf iddianameyi tamamlamak istedikleri bir kez daha anlaşılıyor. Şubat 2012’de Almanya başbakanı, öldürülenlerin yakınlarına olayların mümkün olan en geniş ölçüde aydınlatılacağı sözünü vermişti. Buna karşın federal savcılık geçen hafta derinlemesine yaptığı basın toplantısında şöyle davrandı: Gazeteciler müdahil avukatların iddialarıyla kendilerini çıldırtmalarına izin vermesinler, bilakis soruşturmalara güvensinler. Çünkü her şey incelenmişti, teoriler boştu. Nazi terörünün yanı sıra ırkçı soruşturmaların mağduru olan ve şimdi gerçek bir aydınlanmayı talep eden müdahil davacılar için, bu tarz bir ”güven” çağrısı zırvalıktır, alay etmektir.

21.01.2014

Önemli birkaç noktayla birlikte toplanan deliller

Bugün, beklendiği üzere delillerin toplanması genel olarak bir sonuca götürmedi. Susan Eminger, sanık Eminger’in eşi ve de sanık Zschäpe’nin arkadaşıdır. Kendisinin NSU’yu desteklediğinden şüphelenilen Susan Eminger beklendiği gibi ifade vermeyi reddetti.

Diğer tanık, Kassel’de Halit Yozgat tarafından işletilen internet kafenin ziyaretçisi olan gençti. Cinayet esnasında olay yerinde bulunan genç, öldürülen Halit Yozgat’ı bulduğu anı anlattı. Tanık, olay anına dair somut olarak birkaç şey hatırlıyordu; ancak yine de, olay yerinde bulunan Anayasayı Koruma Dairesi ajanı olan Temme’yi tarif etti: ”beyaz, uzun boylu ve iri yapılı, yani görünüşünden Alman olduğu kolayca anlaşılıyordu”. Temme’nin iddiasının aksine, O’nu sıklıkla ne kafede ne de kafeden dışarı çıkarken görmemişti. Temme ise daha önceki duruşmalarda ölen Halit Yozgat’ı görmediğini, kafenin kapısının önünde ve içinde Yozgat’ı birçok kez gördüğünü, dikkat çeken bir durumun olmadığını ifade etmişti.

Duruşmada Heilbronn’da meydana gelen olaya dair tanık ifadesine başvuruldu. Tanık, olay yerinin yakınında bisikletli iki kişi görmüştü. Olay yerinin rahatlıkla görülebileceği bir yerde duran bisikletliler yüksek sesle tartışıyorlardı. Oradan ve aynı şekilde olay yerinden sadece kısa bir mesafe uzaklıkta olan bir otoparka dikkatleri çekmeden karavanı park etmiş olabilirlerdi. Yoldan geçen başka bir kişi de saldırının gerçekleştiği yerde sıklıkla polis araçlarının durduğunu ifade etti. Böylece, bu iki ifade Heilbronn’daki saldırının kurbanlarının tesadüfen seçilmiş olduğuna işaret ediyor. Çünkü, onların bulunduğu yerde sıkça polisler park ediyorlardı ve oradan kaçmak için iyi bir kaçış yolları vardı.

Bunun karşısında, bir polis memurunun Kiesewetter ve Arnold’un Nazi grubu KuKluxKlan’ın üyesi de olan amiri hakkındaki ifadeleri yer aldı. O, Kiesewetter ve Arnold’un amiri olarak onların görev yerleri ve güzergahları için talimat veriyordu. Her durumda bu Nazi, o gün her iki polisin de görevde olduklarını sadece bilmekle kalmıyordu; aynı zamanda onlara olay yeri emrini vermek için bir imkana da sahip olmuş olabilirdi.

16.01.2014

Heilbronn’daki polis cinayetine dair ilk tanıklar

Bugünkü duruşma, 25.04.2007 tarihinde Heilbronn’daki NSU saldırısına yönelik delillerin toplanmasıyla başladı. Bu saldırıda, polis memurlarından Michèle Kiesewetter ölmüş ve Martin Arnold ise ağır yaralanmıştı.

Bu olay, NSU’nun bilinen son saldırısıydı; her şeyden önce bu nedenle birçok soruyu ortaya atıyordu. Grubun, o ana kadar süregelen göçmen kökenli küçük esnafa yönelik olan cinayet planlarından neden ayrıldığı bugüne kadar anlaşılmış değil. Aynı ölçüde, kurbanların seçilerek mi hedef gösterildiği ya da her iki polis memurunun da tesadüf sonucu mu bu olayın kurbanları olup olmadığı da belli değildir. Öldürülen Michèle Kiesewetter, ne de olsa NSU’nun artık tanınan üyelerinin de geldiği aynı bölgedendir. Kiesewetter en azından uzaktan da olsa bunları bilmeliydi. Diğer taraftan, saldırı her iki polisin tesadüfen ve görece öngörülemez bir yerde ara verdikleri esnada gerçekleşti. Savcılık, bu nedenle olayın tesadüfen gerçekleşmiş olacağından yola çıkıyor.

Bugüne kadar mahkeme tarafından gönderilen çağrı belgesi (mahkeme celbi), bu olay için delillerin sadece düşük bir giderle toplanmasının planlanıyor olduğunu gösteriyor. Savcılığın hüküm vermesi için çünkü yukarıda sorduğumuz soruların aydınlatılması -bu yüzden savcılığın hesabının da- gerekmiyor: NSU üyelerinde iki polis memurundan alınan silahlar ve kelepçeler, Böhnhardt’ın üzerinde kurbanların sıçrayan kanlarının bulunduğu eşofman altı, bölgede olduğu tespit edilen kiralık bir karavan ve NSU videosundaki itiraf, tüm bunlar bu davada bir hüküm verebilmek için en iyi kanıtlardır. Mahkemenin, hüküm vermenin yanı sıra gerçek bir aydınlatmayı göz önünde bulundurup bulundurmacağını yeniden göstermesi gerekir.

Bugünkü duruşmanın konusu asıl olarak olay yeri ve her iki kurbanın da bulundukları andaki durumlarıydı. Olay gününde ağır yaralanan Martin Arnold, kafa travmasının sonuçlarını ve o gün saldırıdan kısa bir süre öncesine kadar günün nasıl geçtiğini anlattı. Olay anına dair hiçbir şey hatırlamadığı için, hipnoz altında yürütülen sorgu da O’na hiçbir şey hatırlatmamıştı.

Duruşma sonunda sanık Schulze’nin avukatı da, müdahil avukat Hoffmann’ın delil sunmak için verdiği dilekçeye -bu hafta federal başsavcılık ile tartışmalara neden olan- katıldı. Böylece, Wohlleben’in silah ve araba hırsızlığı için ihtiyaç duyduğu alet pazarlığına olan ilgi artmış oldu.

15.01.2014

Frühlingsstraße 26’daki yangınla ilgili artık sona gelindi

Bugün, Frühlingsstraße 26’daki yangınla ilgili nihai bilirkişi raporu dinlendi. Her iki uzman da değerlendirmesinde hemfikirdi ve önceki delillerin zaten işaret ettiği noktayı doğruladı: Patlama ve yangın, büyük miktarda benzinin dökülüp ateşe verilmesi yoluyla meydana gelmiş, Frühlingsstraße 26/26a ve çevresinde oturan kişiler için tamamen ciddi bir tehlike yaratmıştı.

Böylece, Frühlingsstraße’deki yangına dair delillerin toplanması büyük ölçüde tamamlandı. Müdahil avukat Reinicke, delil sonuçlarını yaptığı bir açıklama ile özetledi. Beate Zschäpe’ye karşı iddia edilen suçların –üç kez cinayete teşebbüsten- bu açıdan doğrulandığı sonucuna vardı.

Avukat Hoffmann, federal savcılığın -delil sunmak için geçen haftaki yaptığı başvuruya karşı- görüşünü kısaca yanıtladı (içeriğe dair bkz. 14.01.2014 tarihli rapor) ve bir kez daha şu konuya dikkat çekti: Bu başvuru, Ceza Kanunu’nun 129a maddesi uyarınca sanık Wohlleben’in örgüte yardım etme ve en azından NSU’nun Şubat 2004 sonrasında işlediği suçlara iştirakten esas alınabilirdi. Delillerin toplanması da bu nedenle gereklidir.

14.01.2014

Federal Başsavcılık aydınlatma sürecinin önüne engeller koyuyor

Bugünkü duruşmaya,müdahil avukatlar, federal savcılık ve de Zschäpe’nin avukatları ile arasında geçen tartışmalar damgasını vurdu.Bunun dışında, tanıkların sorgulanmasıyla birlikte yeni bir bilgiye ulaşılmadı.

İlk tartışmaya, müdahil davacıların -Polonya’da tutuklu olan bir kişinin tanık olarak dinlenmesi talebiyle- mahkemeye sunduğu 08.01.2014 tarihli dilekçesi neden oldu. Söz konusu tanık, 2004 yılında sanık Ralf Wohlleben’e VW transporterlerinin immobilizer sistemlerinin devre dışı bırakılması için bir aleti temin etmiş ve karşılığında bir tabanca teslim almıştı.Şimdiye kadar Wohlleben sadece cinayet silahı olan Ceska’nın temini (1999/2000) ile suçlandığı için, bu durum Wohlleben’in rolüne dair yeni bir tablo ortaya çıkarabilirdi.

Başsavcı, dilekçenin şeklen geçersiz ve içerik olarak anlamsız olması nedeniyle reddini talepetti.Bununla belli ki,NSU örgütünün sadece üç kişiden oluştuğu şeklinde ortaya çıkan tabloyu,her bir yeni bulgu karşısındane pahasına olursa olsun savunmaya çalıştı. Sanık Wohlleben’in 2004’tearaçların çalınması için bir alet ele geçirmeye çalışmasıve bunun NSU tarafından düzenli olarak saldırıları için kullanılması, O’nun grup içine farz edilenden çok daha derinlerde dahil olduğu sonucunu verir. Ancak, Federal Savcılık soruşturmaları devraldığından bu yana, her durumda NSU örgütüne üye olanların sayısını mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışıyor. Geleneksel tek fail tezinden de mümkün olduğu ölçüde vazgeçmiyor.Müdahil avukatların sunduğu bu dilekçe üzerine verilen karar,Götzl’ün başkanlığı altındaki mahkeme heyetinin alması gereken ve Götzl’ün cinayetlerin gerçektenaydınlatılması ve suçluların ortaya çıkarılmasıyla mı ilgilendiği, yoksa sadece davayı yürütmek mi istediğiyönünde politik bir karardır.

İkinci tartışma,tanık Alexander Scheidemantel’in ifadesine yönelik müdahil avukatların birçoğunun yaptığıaçıklamanedeniyle çıktı. Söz konusu tanık, eşinin sağlık kartının sanık Gerlach’a verildiğine dair08.01.2014 tarihinde ifade vermişti. Müdahil avukatların açıklamalarında hem Scheidemantel çiftinin hem de sanık Gerlach’ın yalan söylemek için bir nedeninin olduğu detaylı olarak sunuldu.Çünkü, Alexander Scheidemantel ve belki de karısı kartın kimin için kullanılacağını kesin olarak biliyordu. Gerlach,arkadaşlarını korumak için bu şekilde yalan söylediği ölçüde, bu yalanlardan bir sonuca varılamayacağı, verdiği diğer bilgilerin de doğru olmadığı anlamı çıkar.

Bu açıklamalara, Zschäpe’nin avukatları tarafından kusurlu bulunduğu için itiraz edildi ve böylece açıklamalar kesintiye uğramış oldu. Bu ifadeler, tanığın ifadesine yönelik bir açıklama için çok genişti. Zschäpe’nin avukatları daha geçen hafta Gerlach’ın tüm açıklamalarının –malum olduğu üzere Zschäpe’ye yüklenen- inandırıcı ve ispatlanabilir olmadığını, çünkü O’nun sağlık kartının verilmesine yönelik gerçekleri söylemediğini belirtmişlerdi. Artık onların delil sunmasıdurumu ortaya çıktı. Mahkemenin, müdahil avukatların açıklamasının uygun olduğuna karar vermesinden sonra, bu açıklama kesintiye uğramadan sonuna kadar tamamlanabildi.

08.01.2014

Scheidemantel Çifti- Yalanlar ve Unutma

9 Ocak tarihindeki duruşma, tanık olarak çağrılan kişinin hasta olması nedeniyle yapılmadı. Bu nedenle, bu haftaki duruşma sadece 8 Ocak’ta görülen duruşma ile sınırlı kaldı. Duruşmada, Silvia Scheidemantel’in sağlık sigortası kartı ayrıntılı olarak konu edildi. Söz konusu sağlık kartı, sanık Gerlach ile arkadaşlığı olan Scheidemantel çifti tarafından 300 Avro karşılığında Gerlach’a verilmiş ve Beate Zschäpe’nin bir veya birçok kez doktora gidip muayene olmasını sağlamıştı. Bayan Scheidemantel 12 Kasım günü ifadesini bu yönde vermişti. Bu duruşmada ise, ilk olarak erkek eşin ifadesine başvurulacak ve bunu takiben kadın eşe olan sorularla devam edilecekti.

Alexander Scheidemantel, uzun yıllardır sanık Gerlach’ın arkadaşı ve yoldaşıdır. Kendisi yıllarca Gerlach ile Hannoveran Nazi grubunda aktifti ve bugüne kadar da arkadaşlığını sürdürdü. A. Scheidemantel en azından 2004’ün sonuna kadar aktif olduğunu sorular karşısında onayladı. Eskiden nasyonal sosyalistti; Holocaust’u reddediyor, Yahudileri kabul etmiyordu ve yabancı düşmanıydı. Gerlach’ı da böyle tanımıştı.

Tanık kendisi ve sanık Gerlach ile ilgili bilgi verirken, daha çok kazara Neonazilerin Alman devletine olan tutumu ve de bununla beraber dolaylı olarak Alman devletinin Neonazilere olan tutumuna yönelik bir şeyler açıkladı. İfadesine göre kendisi ve Gerlach (önceleri) toplumu nasyonal sosyalist bir toplum olması için değiştirmek istediler. Ancak kendisi devleti değiştirmeye asla kalkışmamıştı. Her ne kadar son ifadesiyle kendi faaliyetini elbette sadece tehlikesiz olarak göstermeye çalışsa da; buna rağmen anlaşılıyor ki, Nazi grupları ilk aşamada toplumsal ortamı kendi amaçlarınca oluşturmaya, yani örneğin göçmenlerin dışlanması konusunu daha da ileriye götürmeye çalışıyorlar. Nazi gruplarınca, devlet kurumlarını zor kullanarak ele geçirip iktidara geçmeleri ise daha az söz konusu. Bu tutum da sonrasında, Alman güvenlik birimlerince sistematik olarak militan Nazilerin oluşturduğu tehlikeli durumlarının hafife alınmasıyla devam ediyor. Çünkü onlar, tam da bu kurumları doğrudan doğruya sorgulamıyorlar.

Sağlık sigortası kartının (AOK-Kartı) verilmesiyle ilgili sorularda tanık daha az konuşkandı ve aynı zamanda kendini –sonunda başarıyla- saf gibi göstermeye çalıştı. Hiçbir şey hatırlamıyordu, kartın kullanımıyla ilgili herhangi bir konuşma yapmamış ve bu konu üzerine hiç kafa yormamıştı. Müdahil davacıların avukatlarından olan Av. Hoffmann’ın sorusu üzerine kendi ifadesinin şüphesiz ki dışına çıkıyordu; Gerlach ona gözaltından salındıktan sonra, kartın Beate Zschäpe tarafından bir doktor muayenesi için kullanılmış olduğunu haber vermişti. Bu ifadesini hemen geri almaya çalıştı; O, sadece bağlantı kurmuştu.

Sonuç olarak bu ifade, üçlünün evinde bir gözlük reçetesi, bir kütüphane kartı ve Silvia Scheidemantel’in doğum adının olduğu, sadece kendisinden veya eşinden gelebilecek özel verilerin girildiği başka belgelerin bulunduğu gerçeği ile çelişki içinde bulunuyor. Bu nedenle, bu görüşme daha yoğun bir görüşme olmalı. Mahkeme başkanı Götzl, bu çelişkileri ve bariz olan hafıza boşluğu taklitlerini yani tanığın hatırlamıyormuş gibi rol yapmasını olduğu gibi kabullendi ve tanığın üzerine gitmedi. Götzl için artık sağlık kartının verildiği sabitti ve bu O’nun için yeterli görünüyordu. Federal Savcı en azından tanığı yalan beyanda bulunması durumunda, hakkında cezai işlemin başlatılacağı yönünde ihtar etti.

Tanık olarak dinlenen kadın eşin diğer ifadeleri kısa ve aynen sonuçsuz oldu. Scheidemantel çiftinin ortadan kaybolan NSU üyelerinin korunmasında ne ölçüde işin içine karıştıkları belirsizliğini koruyor.

Tanıkların ifadesi alındıktan sonra, avukat Hoffman yeni bir tanığın dinlenmesi talebinde bulundu. Söz konusu tanık, 2004 yılında sanık Ralf Wohlleben’e VW transporterlerinin immobilizer sistemlerinin devre dışı bırakılması için bir aleti temin etmiş ve karşılığında bir tabanca teslim almıştı. NSU üyeleri işledikleri suçlar için VW transporterlerini kullanmış olup ve bugüne kadar NSU tarafından kullanılan araçların tümü tespit edilmiş değil. Şimdiye kadar Wohlleben sadece cinayet silahı olan Ceska’nın temini ile suçlanıyor; ancak, bu durumda tanığın ifadesinden sonra değişiklik olabilir. Bununla birlikte, mahkeme sadece tanığın ifadesine güvenmek zorunda kalmamalı; çünkü, onun beyanına göre silah hala bir yerde –onun yerini gösterebileceği- saklı bulunuyor.