17.02.2014

Olayların aydınlatılması sona mı erdi? Sonuçlar ölçülebilir nitelikte mi?
NSU’nun seri cinayet ve saldırılarında yaralananlar ve kurban yakınları olayların tüm ayrıntılarıyla açıklığa kavuşturulmasını talep etmeye devam ediyor ve soruşturma makamları ile siyasi sorumluları eleştiriyorlar.
NSU tarafından öldürülenlerin yakınları, olaylarda yaralananlar ve mağdur avukatları, Federal Şansölye Angela Merkel’in “olayların ayrıntılı bir şekilde aydınlatılacağı” yönündeki vaadinden iki yıl sonra gözleri açan nitelikte bir ara bilanço çıkardılar.

Federal Şansölye Angela Merkel, NSU’nun cinayet eylemlerine ve bombalı saldırılarına kurban olanlar için 23 Şubat 2012 günü Berlin’de düzenlenen anma töreninde “Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Şansölyesi olarak size söz veriyorum: Cinayetleri aydınlatmak, bunlara yardımcı olanları ve arka plandaki isimleri ortaya çıkarmak ve tüm failleri hak ettikleri şekilde cezalandırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Yetkili tüm Federal ve eyalet birimleri büyük bir hızla bunun için çalışıyorlar.”

Bütün katılımcılar böylesine bir çalışmanın kapsamlı olacağının ve zaman alacağının bilincindeydi. Ancak, NSU’nun varlığı resmi olarak yalnızca iki yıldan bu yana bilinmekle birlikte, yapılacaklar listesindeki maddelerin üzerinin çizilmesine çoktan başlandı. Kurban yakınlarının ve yaralıların haklı menfaatleri -bilhassa olayların aydınlatılması- Federal Savcılık tarafından “can sıkıcı bir madde” olarak çoktan en sona atıldı. Elzem olan siyasi ve toplumsal tartışmalar Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu’nun raporuyla birlikte neredeyse kapanmış görünüyor. Araştırma Komisyonunun tekrar oluşturulmasına ilişkin ana talep Federal Meclis’in büyük bir çoğunluğu tarafından reddediliyor. Kurban yakınlarının ve yaralıların önemli soruları halen cevap bulmuş değil:

NSU ağında kimler faaliyet gösteriyordu? Yurtdışı ile hangi ilişkiler kurulmuştu? Olay bölgesinde kimler yardımcı olmuştu? Kurban seçimi nasıl gerçekleşiyordu?

NSU kendisini nasıl finanse ediyordu? Eylemlerini planlarken ve uygularken devletin parasından yararlanmış mıydı?

Gizli istihbarat teşkilatları 1998 yılı ile 4 Kasım 2011 tarihleri arasında ne kadar ve hangi bilgilere sahiptiler? Muhbirler ya da muhbirlerden sorumlu yetkililer eylemleri teşvik ettiler mi, mümkün kıldılar mı, eylemlerin üzerini örttüler mi?

Thüringen’deki Neonazi çevreleri ile yakın ilişki içinde olan yedi muhbire ilişkin dosyalar 11 Kasım 2011’de niçin imha edildi?

Siyasi sorumlular, bu sorulara cevap arayan kurban yakınları karşısında, sürekli olarak Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi nezdindeki Beate Zschäpe davasına ya da soruşturma birimlerinin çalışmalarına işaret ediyorlar. O tarafta ise, özellikle Federal Savcılık bu soruları dava dışında tutmak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor ve ceza mahkemesinin bir araştırma komisyonu olmadığına dikkat çekiyor.

Dosyalar açığa vurulmuyor

Dosyaların -sayısı bilinmeyen diğer zanlıların dosyalarının- incelenmesi fiilen mümkün kılınmıyor ya da buna izin verilmiyor. Soruşturmaların başlangıcında, yaralılar ve NSU tarafından öldürülenlerin ailelerine karşı işbirliği ve şeffaflığa büyük önem verdiğini göstermeye çalışan Federal Savcı, bugün adeta bir at gözlüğü takmışçasına tüm aydınlatma çabalarını bloke etmeye çalışıyor. Federal Savcının bu çabası, yalnızca dava iddianamesindeki noktaların halledilmesinin ötesinde bir çabadır.

Federal Savcı, böylelikle NSU kurbanlarının haklı menfaatlerini ve haklarını göz ardı etmektedir. Federal Savcı, görünüşe göre bu hakları gereksiz bir dava yükü haline getirmekte ya da iddianamenin yüzeysel bir şekilde kabul edilmesi çerçevesinde adeta bu hakları bir figüran seviyesine düşürmektedir.

Bu izlenim yalnızca Federal Savcının davranışlarıyla sınırlı değildir. 21 Şubat günü Federal Meclis’teki Genel Kurul toplantısında NSU olayından çıkan sonuçların yeniden ele alınması ve tartışılması öngörülmüştür. Bu toplantıda, tüm Meclis gruplarının büyük bir mutabakatla bir önceki yasama dönemindeki Araştırma Komisyonunun tavsiyelerinin gerçekten uygulanmasına vurgu yapmaları beklenmektedir. Ancak, bahsekonu raporda katılımcılar, soruşturma makamlarının, basının ve toplumun sergilediği başarısızlıkta yapısal ve kurumsal ırkçılık sorununun açık bir şekilde bir neden teşkil edip etmediği konusunda mutabakata varamamışlardı. Ortaklaşa ifadeye dökülen sonuçlar -şayet günün birinde uygulamaya konulursa- özellikle bu temel sorunu çözemeyeceklerdir. Yaralıların ve NSU tarafından öldürülenlerin aileleri komisyon raporu sunulurken bu noktaya işaret etmiş ve çok daha kapsamlı sonuçlar çıkarılmasını talep etmişlerdir. Ancak şimdi, siyaset sahnesinde de yapılacaklar listesindeki maddelerin üzerinin çizilmesine başlanması öngörülüyor. Şayet soruşturma makamlarının ve siyaset çevrelerinin cevabı bu olacaksa, Almanya’da her gün yeniden meydana gelen -bazen ölümcül boyutlara ulaşan- sağcı şiddette bir değişiklik olmayacaktır.

Talebimiz aşağıdadır:

Soruşturma makamlarının davranışlarında aydınlatma ve şeffaflık yönünde bir U-dönüşü meydana gelmelidir.
Kurumsal ve yapısal ırkçılık konusuna ve bununla mücadelede etkin mekanizmaların teşvik edilmesine ilişkin olarak Federal Meclis’te (örneğin İngiltere’deki Macpherson Komisyonu benzeri) en az bir adet araştırma komisyonu kurulmalıdır. Mesele neredeyse tüm toplum kesimlerini ilgilendirmektedir. Etkin çözümler için bilimsel dayanağı olan, partiler üstü ve toplumsal bir tartışmaya ihtiyaç vardır.

Bayan avukatlar:

Seda Basay, Antonia von der Behrens, Christina Clemm, Doris Dierbach, Barbara Kaniuka, Seyran Kerdi-Elvan, Angelika Lex

Bay avukatlar:

Serkan Alkan, Prof. Bernd Max Behnke, Thomas Bliwier, Önder Bogazkaya, Dr. Mehmet Daimagüler, Hasan Dilman, Dr. Björn Elberling, Berthold Fresenius, Carsten Ilius,  Ali Kara, Alexander Kienzle, Detelf Kolloge, Stephan Kuhn, Stephan Lucas. Yavuz Narin, Ogün Parlayan, Jens Rabe, Eberhard Reinecke, Aziz Sariyar, Sebastian Scharmer, Reinhard Schön, Kiriakos Sfatkidis, Isaak Sidiropoulos, Peer Stolle, Bilsat Top, Turan Ünlücay