16.12.2015

Ben! Bir! Kurbanım! Sanık Wohlleben suçsuz olduğunu iddia ediyor

Sanık Ralf Wohlleben, Zschäpe’nin davaya karşı değişen tutumu üzerine yapacağını duyurmuş olduğu açıklamasını biraz şaşırtıcı bir şekilde bugün okudu. Wohlleben davanın tüm taraflarının sorularını cevaplayacağını, ama bugün sadece şahsına dair soruları cevaplayacağını söyledi. Daha hazırlanması gerektiğinden olaylarla ilgili sorulara ancak Ocak ayında cevap verebilecekti.

Wohlleben kendisine yönelik suçlamaları reddetti. Arkadaşlarına kaçmalarında yardım etmişti, ama böylesi suçlar işleyeceklerine asla ihtimal vermemişti. Carsten Schultze’nin nerede silah araması gerektiği konusunda tavsiyede de bulunmuştu, ama Uwe Böhnhardt’ın bu silaha sadece bir tutukluluk durumunda kendini öldrmek amacıyla sahip olmak istediğini varsaymıştı. Politik yaşamında da özel yaşamında da şiddet kullanımına karşıydı, özellikle de yabancı düşmanı şiddete karşı çıkıyordu. Wohlleben bu şekilde André Kapke’nin onun kişiliğini tarif ederken kullandığı „barış güvercini“ tabirini benimsedi ve kendisini kurban olarak gösterdi. Kendisinin arzu ettiği ulusalcı yönelimin yerine küreselleşme, göç ve kapitalizmi getiren Almanya’nın yeniden birleşmesinin kurbanı. „Ulusalcılara“ keyfi bir şekilde karşı koyan polisin kurbanı. Kendisine ve yoldaşlarına sürekli saldıran antifaşitlerin kurbanı. Sadece kendilerinin değil onun da aleyhine konuşan diğer sanıklar Gerlach ve Schultze’nin kurbanı.

Wohlleben’in Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt’la defalarca Chemnitz’de ve Tino Brandt’ın muhbir olduğunun ortaya çıkmasının ardından (Mayıs 2001’de) bir kez de Zwickau’da görüşmüş olduğunu söylemesi önemliydi. Chemnitz’deki bir görüşmede tanımadığı ve üçlünün kaçmalarıyla ilgili detayları bilen bir „dazlak“ da oradaydı. Tanımadığı bir adam telefonda talimatları vermişti. Bu bilgilerle üçlü için önemli bir işlevi olduğunu doğruladı. Bu, Brandt’ın üçlüyü tehlikeye atıp atmadığı sorusu için de geçerli.

Wohlleben’in açıklamasında dikkat çekici olan Zschäpe’nin açıklamasına benzer bir şekilde, büyük oranda Böhnhardt’ın iddia edilen intihar planına dayanmasıydı. Ancka Zschäpe kimi iddialara yönelik absürd açıklamalar bulmaya çalışırken Wohlleben sadece inkar etmekle yetindi. Zschäpe politik duruşunu saklamaya çalışırken Wohlleben mahkemede yaptığı açıklamayı politik propaganda amacıyla kullandı. Kendisinin de organizatörleri arasında bulunduğu „Halkların Festivali“ için yapılan çağrıyı detaylı şekilde okudu, bir Neonazi propaganda videosu izletti, „etnik çoğulcuk“ teorilerinden bahsetti.

İki açıklamada ortak olan her türlü şahsi suçu reddetmeleriydi. Başka bir ortaklık da kendi içlerinde tamamen tutarsız olmaları ve ayrıca şu ana kadarki delillere ters düşmeleriydi. Zschäpe müdahil davacıların, açıklamasının okunacağı gün mahkeme salonuna gelmelerini önlemeye çalışmıştı. Wohlleben de bunu denedi ve şaşırtıcı ve önceden haber verilmeyen açıklamasıyla başardı. Ancak görünen o ki izleyici bölümünde yerlerini almış olan bir dizi Neonazi destekçinin açıklamanın yapılacağından haberleri vardı.

Bu özellkle deWohlleben kendisini şiddetten hep nefret etmiş ve „yoldaşlarının“ çevresindeki „ideolojik eğitimleri“ reddetmiş olan bir „barış meleği“ olarak göstermeye çalıştığında belli oldu. Jena Eyalet Meclisi milletvekili Katharina König’in, açıklamadaki önemli noktaların yanlışlığını kanıtlamak için sadece 4 kez 140 karaktere ihtiyacı oldu: „3. Reich’ın barış politikası“ konulu sunum nasıldı?“ diye sorarak tam da Wohlleben’in şiddetten uzak durmaya yönelik çağrısına tanık olarak çağırmak istediği Nazi’nin kendisinin solcu bir gençlik kampına gerçekleştirdiği saldırıdan sonra ıslahevine gönderilmiş olduğuna dikkat çekti.

„Blood and Honour“ ağından kötü şöhretli grupların sahhne aldığı ve Nasyonal Sosyalizmi açıkça yücelten Avrupa partilerinin temsilcilerinin Avrupa SS-gönüllü birliklerininkini andıran bir pankart önünde sahneye çıktıkları „Halkların Festivali“ne atıfta bulunması, mahkemeyi Wohlleben’in „barışa yatkınlığı“ nedeniyle aklanması gerektiğine ikna edemeyecekti.

Sanıklar Schultze ve Gerlach’ın Wohlleben’i ağır zan altında bırakan ve daha önce polise vermiş olup mahkemede tekrarladıkları ifadelerini sadece inkarda bulunarak çürütmek mümkün değil. Hele ki bu kadar geç yapılan ve halihazırda sunulmuş olan delillere göre hazırlanmış bir açıklamanın sadece düşük bir delil değeri taşıdığı düşünülürse…

Ayrıca Wohlleben’e yöneltilen daha ilk soruda, tüm soruları yanıtlayacağına dair yaptığı açıklamaya rağmen sözünde durmayacağı ortaya çıktı: Kendisine şifreli bir harddiskin şifresi sorulduğunda bunu vermeyi reddederek içerisindeki belgelerin şifresiz harddisktekiyle aynı olduklarını söyledi. Bu akla yatmayan bir açıklama. Bu belgeler zaten bilinen belgelerle aynıysa, şifreyi söylemek sorun olmazdı.