19.02.2014

Konu bir kez daha tanık Liebau

Bugün ilk olarak tanık Liebau’yu sorgulamış olan iki polis memuru ifade verdi. Liebau, Ralf Wohlleben ve Carsten Schulze’nin iddialara göre NSU’nun kullandığı cinayet silahını tedarik ettikleri ve Nazi çevresinin alışveriş yaptığı dükkanını işletiyordu. Mahkemede, Wohlleben veya Schultze’nin kendine silahlarla ilgili herhangi bir şey sormadıklarını öne sürmüştü. Polise verdiği ve silahların sözünün birden çok kez geçtiği ifade sorulduğunda, orada kurusıkı tabancaların ve gaz silahlarının kastedildiğini iddia etmişti. Bunun dışında polis memurları tarafından baskıya maruz kaldığını söylemişti (7.11.13 ve 29.1.14 tarihlerinde konu hakkında bilgi vermiştik).

Memurların sorgusu, Liebau’nun kaçamak sözler sarfettiğini gösteriyordu. Liebau polisteyken önce hiçbir şey hatırlamadığını öne sürmüş, ama daha sonra Wohlleben’in ona bir silahtan bahsetmiş olduğunu en azından „reddetmemişti.“ Genel olarak Nazi camiasının üyeleri tarafından da kendisine sıklıkla silahlar hakkında soru soruluyordu. Sözünü ettikleri arasında Kosova Savaşı’nda kullanılan silahları tedarik edebilen bir „Sırp veya Hırvat“ da vardı. Yani her ihtimalde kurusıkı tabancaların sözkonusu olduğuna dair mahkemede verdiği beyan, açık şekilde yalandı. Müdahil davacılar bu nedenle bu yalan ifadenin tutanağa geçirilmesi için halihazırda talepte bulunmuşlardı.

Liebau burada sorgulanan tanıklar içinde hatırlamama, inkar etme ve olayları önemsizmiş gibi göstermeye çalışma oyununu oynayan ilk kişiydi. Mahkemenin onun peşine düşmesi bu yüzden memnuniyet vericiydi. Bununla birlikte Liebau’nun daha polisteyken „hafıza eksiklerine“ oynamış olması da bugün açıklık kazandı. Henüz mahkeme tarafından gerçekleştirilen sorgusunda kendisine daha az hoşgörülü şekilde davranılmış olmasının nedeni buydu.

Başka bir polis memuru, Beate Zschäpe’nin oturduğu evde Ocak 1998’de gerçekleşen bir aramayı anlattı. Arama sırasında çeşitli silahların (tatar yayı, sapan, çok sayıda bıçak vs.) yanında Reich’ın sembolü olan savaş bayrağı ve „Pogromly“ oyununun bir örneği de bulunmuştu (konuyla ilgili olarak bkz. dünkü rapor). Buluntular bir kez daha gösteriyordu ki Zschäpe de henüz 1998 yılındayken Nasyonal Sosyalist ideolojiye sıkıca bağlı ve son derece şiddet eğilimliydi.

Açıklamalar ve dilekçelerle devam edildi. Avukat Dr. Daimagüler müdahil davacılar için Polenzstraße’deki kadın komşunun sorgusu ve orada altı çizilen „Alman Normalliği“ ile ilgili bir açıklamada bulundu (bkz. 3.2.2014 tarihli rapor). Avukat Stolle, Heilbronn’daki iki cinayet kurbanının, kasıtlı bir saldırının mı hedefi yoksa polise yönelik genel bir saldırının tesadüfi kurbanları mı olduklarının (bkz 21.1.2014 tarihli rapor) aydınlatılmasına devam edilmesi için bu iki memurun üstlerinin sorgulanması talebinde bulundu.

Son olarak avukat Başay, Baden-Württemberg Eyalet Kriminal Dairesi’nin „soruşturma grubu çevresinden“ kadın bir memurun, NSU’nun Baden-Württemberg bağlantılarıyla ilgil olarak sorgulanması için dilekçe verdi. Konuyla ilgili ifadeler arasında bir tanığın Heilbronn’daki saldırı sırasında yaklaşık 35 km uzakta Beate Zschäpe’yi gördüğüne dair ifadesi de vardı.

18.02.2014

„Pogromly“ oyunu ve diğer konular

Bugün Federal Kriminal Dairesi’nden üç polis memuru ifade verdi. Memurlardan ilki “Üçlü”nün 1998 yılında ortadan kaybolmasından bu yana kaldıkları bilinen evlere dair özetleyici bir kayıt tutmuştu. Kendinden önceki tanıklar gibi bu polis de kendisi soruşturma yürütmemiş, sadece meslektaşlarının soruşturmalarını özetlemişti. “Üçlü”nün hem ortadan kaybolmalarının hemen ardından Chemnitz’de hem de daha sonraki yıllarda Zwickau’dayken, onları evlerinde ağırlayan, onlar için ev kiralayan veya kimlik bilgilerini onların kullanımına sunan çeşitli “yoldaşların” desteğine güvenebildikleri, tanığın raporundan açıkça anlaşılıyordu.

Zschäpe’nin savunması, tanığın ifadesinin üç kişinin ortadan kaybolduktan sonra sürekli olarak birlikte yaşadıklarını ispatlamadığı görüşündeydi. Savunma, görünüşe göre bunun terörist birlik NSU’ya yönelik suçlamayı zayıflattığına inanıyordu. Buna karşılık tam da Zwickau’daki evlerle ilgili ve yine bu evlerde, Zschäpe’nin grup yapısına dahil olduğunu belgeleyen yeterli sayıda kanıt bulunmuştu.

Bir başka polis memuru, Mundlos’un Monopoly’nin Nazi yanlısı ve Yahudi düşmanı bir versiyonu olarak icat ettiği ve daha sonra “Üçlü”nün destekçileri tarafından onlara maddi destek sağlamak için satışa sunulan “Pogromly” oyununu ayrıntılı şekilde tanıttı. Tanık, oyunun insanlık düşmanı ve Nasyonal Sosyalist içeriklerini tüm ayrıntılarıyla anlattı. Oyunda örneğin orijinal Monopoly’deki tren istasyonlarının yerini konsantrasyon kampları alıyor, sokaklara yeni evler inşa etmek yerine şehirler “Yahudilerden temizleniyor”, “serbest park” alanının yerini “Führer’i ziyaret” alıyordu. Müdahil davacılar oyunun aslını mahkeme salonunda görmek istediler.

Son olarak ifade veren üçüncü tanık, toplanan delillere göre Ceska tabancanın satışıyla ilgileri bulunan tanıklar Theile ve Länger’in kişiliklerine yönelik soruşturmaları yürütmüştü. Tanığın raporu, Theile ve Länger’in özellikle Böhnhardt’la geçmişteki ilişkilerine ve sağ görüşe sahip olduklarına dair belirgin ipuçlarının yanısıra, yasadışı (ve doğrudan silah ticareti yapan)çevrelerle ciddi bağlantıları olduğunu da gösteriyordu.

17.02.2014

Olayların aydınlatılması sona mı erdi? Sonuçlar ölçülebilir nitelikte mi?
NSU’nun seri cinayet ve saldırılarında yaralananlar ve kurban yakınları olayların tüm ayrıntılarıyla açıklığa kavuşturulmasını talep etmeye devam ediyor ve soruşturma makamları ile siyasi sorumluları eleştiriyorlar.
NSU tarafından öldürülenlerin yakınları, olaylarda yaralananlar ve mağdur avukatları, Federal Şansölye Angela Merkel’in “olayların ayrıntılı bir şekilde aydınlatılacağı” yönündeki vaadinden iki yıl sonra gözleri açan nitelikte bir ara bilanço çıkardılar.

Federal Şansölye Angela Merkel, NSU’nun cinayet eylemlerine ve bombalı saldırılarına kurban olanlar için 23 Şubat 2012 günü Berlin’de düzenlenen anma töreninde “Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Şansölyesi olarak size söz veriyorum: Cinayetleri aydınlatmak, bunlara yardımcı olanları ve arka plandaki isimleri ortaya çıkarmak ve tüm failleri hak ettikleri şekilde cezalandırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Yetkili tüm Federal ve eyalet birimleri büyük bir hızla bunun için çalışıyorlar.”

Bütün katılımcılar böylesine bir çalışmanın kapsamlı olacağının ve zaman alacağının bilincindeydi. Ancak, NSU’nun varlığı resmi olarak yalnızca iki yıldan bu yana bilinmekle birlikte, yapılacaklar listesindeki maddelerin üzerinin çizilmesine çoktan başlandı. Kurban yakınlarının ve yaralıların haklı menfaatleri -bilhassa olayların aydınlatılması- Federal Savcılık tarafından “can sıkıcı bir madde” olarak çoktan en sona atıldı. Elzem olan siyasi ve toplumsal tartışmalar Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu’nun raporuyla birlikte neredeyse kapanmış görünüyor. Araştırma Komisyonunun tekrar oluşturulmasına ilişkin ana talep Federal Meclis’in büyük bir çoğunluğu tarafından reddediliyor. Kurban yakınlarının ve yaralıların önemli soruları halen cevap bulmuş değil:

NSU ağında kimler faaliyet gösteriyordu? Yurtdışı ile hangi ilişkiler kurulmuştu? Olay bölgesinde kimler yardımcı olmuştu? Kurban seçimi nasıl gerçekleşiyordu?

NSU kendisini nasıl finanse ediyordu? Eylemlerini planlarken ve uygularken devletin parasından yararlanmış mıydı?

Gizli istihbarat teşkilatları 1998 yılı ile 4 Kasım 2011 tarihleri arasında ne kadar ve hangi bilgilere sahiptiler? Muhbirler ya da muhbirlerden sorumlu yetkililer eylemleri teşvik ettiler mi, mümkün kıldılar mı, eylemlerin üzerini örttüler mi?

Thüringen’deki Neonazi çevreleri ile yakın ilişki içinde olan yedi muhbire ilişkin dosyalar 11 Kasım 2011’de niçin imha edildi?

Siyasi sorumlular, bu sorulara cevap arayan kurban yakınları karşısında, sürekli olarak Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi nezdindeki Beate Zschäpe davasına ya da soruşturma birimlerinin çalışmalarına işaret ediyorlar. O tarafta ise, özellikle Federal Savcılık bu soruları dava dışında tutmak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor ve ceza mahkemesinin bir araştırma komisyonu olmadığına dikkat çekiyor.

Dosyalar açığa vurulmuyor

Dosyaların -sayısı bilinmeyen diğer zanlıların dosyalarının- incelenmesi fiilen mümkün kılınmıyor ya da buna izin verilmiyor. Soruşturmaların başlangıcında, yaralılar ve NSU tarafından öldürülenlerin ailelerine karşı işbirliği ve şeffaflığa büyük önem verdiğini göstermeye çalışan Federal Savcı, bugün adeta bir at gözlüğü takmışçasına tüm aydınlatma çabalarını bloke etmeye çalışıyor. Federal Savcının bu çabası, yalnızca dava iddianamesindeki noktaların halledilmesinin ötesinde bir çabadır.

Federal Savcı, böylelikle NSU kurbanlarının haklı menfaatlerini ve haklarını göz ardı etmektedir. Federal Savcı, görünüşe göre bu hakları gereksiz bir dava yükü haline getirmekte ya da iddianamenin yüzeysel bir şekilde kabul edilmesi çerçevesinde adeta bu hakları bir figüran seviyesine düşürmektedir.

Bu izlenim yalnızca Federal Savcının davranışlarıyla sınırlı değildir. 21 Şubat günü Federal Meclis’teki Genel Kurul toplantısında NSU olayından çıkan sonuçların yeniden ele alınması ve tartışılması öngörülmüştür. Bu toplantıda, tüm Meclis gruplarının büyük bir mutabakatla bir önceki yasama dönemindeki Araştırma Komisyonunun tavsiyelerinin gerçekten uygulanmasına vurgu yapmaları beklenmektedir. Ancak, bahsekonu raporda katılımcılar, soruşturma makamlarının, basının ve toplumun sergilediği başarısızlıkta yapısal ve kurumsal ırkçılık sorununun açık bir şekilde bir neden teşkil edip etmediği konusunda mutabakata varamamışlardı. Ortaklaşa ifadeye dökülen sonuçlar -şayet günün birinde uygulamaya konulursa- özellikle bu temel sorunu çözemeyeceklerdir. Yaralıların ve NSU tarafından öldürülenlerin aileleri komisyon raporu sunulurken bu noktaya işaret etmiş ve çok daha kapsamlı sonuçlar çıkarılmasını talep etmişlerdir. Ancak şimdi, siyaset sahnesinde de yapılacaklar listesindeki maddelerin üzerinin çizilmesine başlanması öngörülüyor. Şayet soruşturma makamlarının ve siyaset çevrelerinin cevabı bu olacaksa, Almanya’da her gün yeniden meydana gelen -bazen ölümcül boyutlara ulaşan- sağcı şiddette bir değişiklik olmayacaktır.

Talebimiz aşağıdadır:

Soruşturma makamlarının davranışlarında aydınlatma ve şeffaflık yönünde bir U-dönüşü meydana gelmelidir.
Kurumsal ve yapısal ırkçılık konusuna ve bununla mücadelede etkin mekanizmaların teşvik edilmesine ilişkin olarak Federal Meclis’te (örneğin İngiltere’deki Macpherson Komisyonu benzeri) en az bir adet araştırma komisyonu kurulmalıdır. Mesele neredeyse tüm toplum kesimlerini ilgilendirmektedir. Etkin çözümler için bilimsel dayanağı olan, partiler üstü ve toplumsal bir tartışmaya ihtiyaç vardır.

Bayan avukatlar:

Seda Basay, Antonia von der Behrens, Christina Clemm, Doris Dierbach, Barbara Kaniuka, Seyran Kerdi-Elvan, Angelika Lex

Bay avukatlar:

Serkan Alkan, Prof. Bernd Max Behnke, Thomas Bliwier, Önder Bogazkaya, Dr. Mehmet Daimagüler, Hasan Dilman, Dr. Björn Elberling, Berthold Fresenius, Carsten Ilius,  Ali Kara, Alexander Kienzle, Detelf Kolloge, Stephan Kuhn, Stephan Lucas. Yavuz Narin, Ogün Parlayan, Jens Rabe, Eberhard Reinecke, Aziz Sariyar, Sebastian Scharmer, Reinhard Schön, Kiriakos Sfatkidis, Isaak Sidiropoulos, Peer Stolle, Bilsat Top, Turan Ünlücay

05.02.2014

 Yalanlar ve ‘masum’ gibi gösterme çabaları-3

Bugünkü duruşmada, Böhnhardt, Mundlos, Zschäpe, Gerlach, Schultze ve Wohlleben’in en yakın ”yoldaşlarından” biri olan André Kapke ikinci kez sorguya çekildi. Kapke yine pervasızca davrandı, durmadan hafıza boşluklarını, hatırlamadığını ileri sürdü. Mahkeme başkanı Götzl yine Kapke’nin yarattığı bu engelle başa çıkmak için yeterince üstüne gitmeye çalışmadı.

Thüringen Vatan Savunma (Thüringer Heimatschutz) örgütünün tüm NSU cinayetleriyle ilgisi olan Jenalı alt gruplar, kamuya ait telefon kabinleri ve bir ”deşifre tablosu” ile birlikte iyi bir iletişim sistemlerine sahip olduklarını yani oldukça gizli çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Kapke, ‘Üçlü’yü kaçmalarında ve en azından yasadışı olmaya başladıklarında desteklemişti. O, muhbir Tino Brandt’ın aracılığında ‘Üçlü’ için olan sahte pasaportları temin ettiğini de tekrar bildirdi.

Kapke ilk kez köşeye sıkışmıştı ki, Zschäpe’nin savunma avukatları hakimin reddi başvurusunda bulunduğu için sorgulaması yarım kaldı: Hakim Lang ve avukat Heer, ”HV NSU” başlıklı dosya ile terör örgütü NSU’nun varlığının zaten kanıtlandığını dile getirmiş ve bundan dolayı da peşin hüküm vermiş oluyordu. Her ne kadar hakimin reddi başvurusunun başarı şansının olmamasına rağmen, duruşmayı öğle arası sonrasına kadar geciktirmeyi başarıyor. Köşeye sıkışan Kapke de soluklanma fırsatı yakalamış oldu.

Götzl, Wohlleben tarafından 1998 yılına ait Kapke için yapılan ve içinde yaklaşık olarak Ignatz Bubis’e karşı açık ölüm çağrılarının olduğu ve Holocaust kurbanlarının aşağılandığı ”doğumgünü gazetesi”ne dair çok detaylı sorular sordu. Kapke bunu ”mizahi, abartılı” bir anlatım olarak nitelendirdi. O’nun tam da böylesi pozisyonları bugüne kadar aldığı belliydi.

Federal başsavcılık sorgusunda daha güçlü bir baskı kurdu ve en azından birkaç önemli yanıtı aktardı:

  • Böhnhardt, Mundlos, Gerlach ve Kapke Jena Nazi gruplarındaki başlıca kişilerdi. Onlar, bölgelerüstü olan ”Çarşamba toplantıları” üzerinden iyi bir iletişim ağları vardı.
  • ‘Pogromly’ adlı antisemitizm içerikli oyun hepsi tarafından zevkle oynandı.
  • Kapke ve Wohlleben, Schultze’nin ortadan kaybolarak saklananları gözetme ve koruması hakkında konuşmuşlardı.

Başkanın ‘sıkı savunma yapan’ Nazi tanık ile hayret verici yumuşak ve esnek olan davranışı şu olayı ortaya koydu: Savcı Weingarten Kapke’nin sözde hafıza boşluklarına yarısını Götzl’e yönelten cümleyle tepki gösterdi: ”eğer sadece soru sorma değil sorgulama hakkına sahip olsaydım, size şimdi çabucak harekete geçmenizi kesinlikle tavsiye ederdim”. Ancak Götzl, O’nun tarafına geçmedi, sadece sessiz kaldı.

Götzl’ün bu davada yalan söyleyen Nazi tanığa ‘tatlılıkla dokunması’ çok fazla rahatsızlık veriyor. Çünkü her şeyden önce, Nazi gruplarının mahkemeyle oyun oynadığı hissi oluşuyor. Bu durum gerçekte muhakkak olayların aydınlanacağına dair verilen resmi bozuyor. Ancak Götzl daha ileriye gidecek bir aydınlanma değil, sadece iddia edildiği ölçüde bir hükmü karara bağlamayı istiyor. Bunun için mevcut deliller ona göre yeterlidir. O, para cezası ve tazyik hapsi üzerine tartışmalarla kendini yargı sürecinde zora sokmak istemiyor.

Sorgulamaya müdahil davacılarla gelecek haftalarda başka bir gün devam edilecek.

04.02.2014

Cinayet silahı Ceska’nın tespiti

BKA (Federal Kriminal Dairesi) silah uzmanının, Frühlingsstraße’de cinayet silahı olarak susturucuyla birlikte bulunan Ceska 83’ün tesbitine yönelik raporunu başarısızca sunma girişimi karşıklığa neden oldu. Wohlleben’in savunma avukatı ”havayı kısaca kokladı” ancak toplanan delillere dikkatlice bakılması, tesbitte herhangi bir şüphenin olmadığını açıkça gösteriyor.

Wiesbaden Kriminal Teknik Enstitüsü Başkanı Nennstiel, NSU cinayetlerinin çoğunda kullanılan Ceska ve Bruni tabancaya dair yaptığı incelemeleri çok açık bir şekilde açıkladı. Nennstiel, silahlarla atış yapmış ve sonrasında mermileri olay yerinde bulunan mermi parçaları ile karşılaştırmıştı. Ceska 83’ün cinayet silahı olduğu açıkça sabitlendi; Bruni tabancada ise, dönüştürülen bir gaz tabancasında net bir kanıt yoktu, ancak tespitini de dışlamış değil. Ceska silahının numarası görünür kılabildi.

Duruşmada daha sonra BKA’dan silah uzmanı Pfoser’in sorgusu gerçekleşti. O da çok sayıda rapor hazırlamıştı. Özellikle Ceska 83’ün cinayet silahı olduğunu erkenden tespit etmekle kalmamış, aynı zamanda sadece bir susturucudan çıkabilecek atılmış mermilerde yapışık alüminyum bulmuştu.

Ne yazık ki Pfoser mahkemede incelemelerini ve bunun sonuçlarını anlaşılır ifade edecek durumda değildi. Böylece bulgusunun kendisi şüphe yarattı. Raporu bir de -ilk uzman Nennstiel’in açık raporundan sonra- aslında hala O’nun tarafından incelenmiş hangi mermilerin (daha sonraki yürütülen incelemeler için karşılaştırma parçalarına dönüşen) hangi olay yerinden çıktığı hakkındaydı.

Bu şartlar altında uzman kişilerin görüşleri ve raporlarının tekrardan ‘iyi bir beceriye sahip’ bir bilirkişi tarafından açıklanması gerekiyor. Wohlleben’in savunma avukatı, Wohlleben’in suçluluğu hakkındaki şüpheleri savunmak için ‘kazaya uğrayan’ bu raporu kullanmak isteyebilirdi; ancak bununla başa çıkamaz, kabul ettiremezdi. Nennstiel’in açık ve net uzman görüşü ve Pfoser’in aynı ölçüde inandırıcı olan yazılı görüşleri, Wohlleben ve Schultze’nin temin ettiği silah Ceska 83’ün NSU’nun işlediği dokuz cinayet için kullanıldığını gösteriyor.

03.02.2014

Bugünki rapor şuan tercüme edilmektedir. Türkçe versiyonu en kısa zamanda buraya eklenilecek. Gecikmeden dolayı özür dileriz.

30.01.2014

Duruşmada bugün önemli ölçüde Heilbronn’daki saldırıya geri dönüldü. Sorgulamasına geçen hafta başlanan Baden-Württemberg Kriminal Dairesi’nden başkomiser Tiefenbacher ve Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Tiefenbacher Şubat 2012 yılında Kriminal Dairesi’nin nihai raporu için notlar yazmıştı ve bu notlar Giedke’ye Federal Kriminal Dairesi’nin raporuna dayanak oluşturmuştu. Sorgulamalar sadece birkaç bulgu getirmiş; çünkü diğer mevcut soruşturmalar, özellikle bir polis memurunun soruşturması yürütülmüş ve Tiefenbacher ve Giedke raporlarını sadece özetlemişti.

Tiefenbacher yaklaşık olarak şunları yazmıştı: faillerin en az birinin olay yeri bilgisi ve Heilbronn’la açık bir bağıntısı olduğu varsayımları üzerinde duruluyordu. Sorular üzerine kendisi şunları söyledi: bu varsayımlar, durum analizi yapmış olan meslektaşlarının bir değerlendirmesiydi; O, bunu paylaşmamıştı ve bu konuda bir şey söyleyemezdi. Ama kendisinin raporundan da böyle bir sonuç çıkmıyor. ”Görgü tanığı, içinde 4 zencinin ( “Neger” ifadesinin karşılığı olarak “zenci” ifadesi kullanılmıştır.) olduğu bir Smart arabaya zencinin bir şeyi nasıl verdiğini gözlemledi” şeklindeki ifadeyi olduğu gibi aktarmıştı. Anlaşılan o ki, ırkçı bir ses tonundan başka bir şey olmayan bu durum polis memurları arasında belli ki normaldi. Bu raporların delillerin toplanması için hiçbir rol oynamadığı açıktır.

Her iki sorgulama da bu nedenle hızla sona erdi. Artık, soruşturma işini esasen yürütmüş ve koordine etmiş olan polisin tanık olarak dinlenmesi gerekecek.

Duruşmada bugün önemli ölçüde Heilbronn‘daki saldırıya geri dönüldü. Sorgulamasına geçen hafta başlanan Baden-Württemberg Kriminal Dairesi’nden başkomiser Tiefenbacher ve Federal Kriminal Dairesi başkomiseri Giedke çağrıldı. Tiefenbacher Şubat 2012 yılında Kriminal Dairesi’nin nihai raporu için notlar yazmıştı ve bu notlar Giedke‘ye Federal Kriminal Dairesi’nin raporuna dayanak oluşturmuştu. Sorgulamalar sadece birkaç bulgu getirmiş; çünkü diğer mevcut soruşturmalar, özellikle bir polis memurunun soruşturması yürütülmüş ve Tiefenbacher ve Giedke raporlarını sadece özetlemişti.

Tiefenbacher yaklaşık olarak şunları yazmıştı: faillerin en az birinin olay yeri bilgisi ve Heilbronn‘la açık bir bağıntısı olduğunu varsaymıştı. Sorular üzerine kendisi şunları söyledi: bu, durum analizi yapmış olan meslektaşlarının bir değerlendirmesiydi; O, bunu paylaşmamıştı ve bu konuda bir şey söyleyemezdi. Raporundan ne var ki bu tür bir ikilem anlaşılmıyordu. ”İhbarcı 4 zencinin olduğu bir Smart arabaya zencinin bir şeyi nasıl verdiğini gözlemledi” şeklindeki anlatımları da basitçe bu şekilde aktarmıştı. Irkçı bir ses tonundan başka bir şey olmayan bu durum polis memurları arasında belli ki normaldi. Bu raporların delillerin toplanması için hiçbir rol oynamadığı açıktır.

Her iki sorgulama da bu nedenle hızla sona erdi. Artık, soruşturma işini esasen yürütmüş ve koordine etmiş olan polisin tanık olarak dinlenmesi gerekecek.

Sona yaklaşırken müdahil avukatlar tanık ifade tutanağını dava dosyasına sundular. Bu kişi, 2004 yılında sanık Ralf Wohlleben’den immobilizer sistemlerinin devre dışı bırakılması için bir aleti temin etmiş ve karşılığında bir tabanca teslim almıştı. (bkz. 14.01.2014 ve 08.01.2014 tarihli raporlar)Bu tanık 21.03.2013 tarihinde Polonya’da federal savcı tarafından sorguya çekildi. Federal Başsavcılık tanığın sorgulanmasına itiraz etmiş ve Münih’teki davaya dair olası bir bağlantının ortaya çıkmadığını bildirmişti.

Tanıkların sorgusu -müdahil avukatların burada Federal Başsavcılığın iradesine karşı elde ettiği ve şimdiye kadar mahkemede sunmadığı- aslında tersini gösteriyor: Tanık, Wohlleben ile silah pazarlığına dair verdiği bilgileri sadece doğrulamıyor; daha fazlasını ifade ediyor: Wohlleben‘e eşlik edilmişti ve onunla birlikte giden bu kişi olarak Enrico Theile‘yi teşhis etmişti. Bu kişi, savcılığa göre önceden Ceska‘nın susturucuyla birlikte temininde yer almış ve yakında Münih’teki duruşmada tanık olarak dinlenecek. 2004 yılındaki ‘alışverişe’ Theile‘nin eşlik etmesi, bu ‘alışverişin’ NSU için yapıldığına da işaret etmektedir. Federal Savcılığın mahkeme ve taraflara düpedüz delilleri vermeme yöntemi ve delillerin Münih’teki dava süreciyle hiçbir bağıntısının olmadığını tekrar tekrar savunması, özellikle şu aralar başarılı değil.

29.01.2014

Anayasayı Koruma Dairesi tanık Temme’nin sorgusuna yön mü veriyor?

Saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan polis memuru Arnold’un doktorunun sorgusundan sonra, bugünkü duruşma görüşler ve taleplerle başladı.

Beklendiği gibi, Wohlleben’in avukatı tanık Liebau hakkında, ne poliste ne de duruşmada açıklamıştı, sanık Wohlleben’in onda silahı sorduğunu açıkladı. Müdahil avukat doğrudan burada, Liebau tanık olarak verdiği ifadesinde yeminsiz yanlış beyanda bulunduğunun tesbiti için talepte bulundu.

Diğer görüşlerden sonra Yozgat ailesinin avukatı, Hessen Anayasayı Koruma Dairesi’nin eski müdürü Irrgang’ın sorgusunu Anayasayı Koruma Dairesi görevlisi Temme’nin sorgusuna devam edilmeden önce talep etti: Federal savcılığın mahkeme dosyasına dahil olmayan dosyalarında, Temme’nin bir meslektaşıyla olan görüşmesinin bir protokolü yer alıyor. Bu kişi protokolde Temme’nin Irrgang ile konuşmasından bahsediyor; bu konuşmada Temme kendini ”polis teşkilatındaki gibi kısıtlayıcı” olmayan bir şekilde ifade ediyor.

Federal savcılık bunun üzerine en azından bu protokolü tüm taraflara verdi. Hem Irrgang hem de muhatabı Temme’nin dinlenmesi gerektiği açıktır. Federal savcılık, Temme ile ilgili dava dosyalarının neden davaya sunulmadığını gerekçelendirmede her zaman büyük zorluk çekiyor. Bilgilerin açığa çıkarılmadığı şüphesi yoğunlaşıyor.

Mahkeme yine de Temme’nin sorgusuna devam etti. Bu, onun esasında hiçbir şey hatırlamadığı yönündeki şüpheli iddiasında kaldı. Sorgu bir kez daha tamamlanamadı; saat 17 olduğunda Temme’nin yeniden gelmesi gerektiği anlaşıldı. Sorguya ne zaman devam edileceği ise hala belli değil.

28.01.2014

Bugünkü duruşma hayal kırıklığı içinde geçti. Sanık Wohlleben ve Schulze’ye Ceska silahının teslimi hususunda sorgulanması beklenen ve kendisi de Nazi olan tanık Andreas Schultz, kendi aleyhine olabileceği gerekçesiyle ifade vermeyi reddetti.

Kasım ayında tanık olarak dinlenen Liebau’nun, Wohlleben’i Schultz’a silah satışına göndermesinden dolayı ifade vermesi beklenirken, kendisi hala hatırlama (!) sorunu çekiyor.

Duruşmaya çarşamba günü, diğerlerinin yanı sıra, Anayasayı Koruma Dairesi eski görevlisi Temme’nin sorgulanmasıyla devam edilecek.

23.01.2014

Jürgen Böhnhardt’ın sorgusu

Bugünkü duruşmanın tek tanığı Uwe Böhnhardt’ın babasıydı. Eşinin ya da Uwe Mundlos’un babasının aksine, Jürgen Böhnhardt’ın işaret etmek istediği özel bir isteği yoktu. Oğlunun gelişimine dair suçu üçüncü kişilere yükleme çabası da yoktu.

Tanık, oğlunun Nazi zihniyeti ve kıyafetleri hakkındaki daha önce eşinin de tarif etmiş olduğu tartışmalarını anlattı: evde Nazi sembolleri taşıyamaz, askeri/savaş botu giyemez, Nazi müzikleri dinleyemezdi. Ancak anlaşmazlıkları derin değildi. Oğlu bu noktada kendini geri çekiyordu. Oğlunun sağcı zihniyetinin, burada iddia edilen suçları işlemiş olabileceğini ne önceden kestirebilirdi ne de bunlara yol açabileceği olasılığını hiç düşünmemişti.

1996/97 yıllarında, aynı zamanda tanımış olduğu Zschäpe ve Mundlos’un yanı sıra, sanık Wohlleben ve Gerlach ve de Kapke oğlunun en yakın arkadaşlarıydı.

Üçlünün izlerini kaybettirmesinden sonra, oğlunun tanıdıkları aracılığıyla kıyafet ve para – 900 DM oğlu için ve 700 DM avukat için- bir başkasına verildi. 1999, 2000 ve 2002 yıllarında eşiyle birlikte oğlu, Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe ile görüşmüştü. Son buluşmada üçlü hiçbir durumda kendilerini göstermeyeceklerini bildirmişlerdi. Bu, bir yandan üçünün tüm zamanı birlikte geçirdiklerine işaret ederken; diğer yandan da, onların açıkça yeraltında ortak bir yerde karar kıldıklarını gösteriyor.

Baba Böhnhardt, NSU mağdurlarından açıkça ve dokunaklı bir şekilde özür diledi. O’nun özrü bu davada ilkti, çok açıktı ve “tehlikesiz ve masummuş” gibi gösterme çabası yoktu. Oğlunun NSU’nun diğer üyeleriyle birlikte işlemiş olduğu suçları kötü ve toplum için tehlikeli olarak nitelendirdi ve kendi hatalarını kabul etti.