Blood and Honor ve Dortmundlu Combat 18
Müdahil davacılar bugün Dortmund Nazi camiasının aralarında Mehbet Kubaşık cinayetinin de olduğu suçlara olası iştirağı ile ilgili önemli delil tespiti taleplerinde bulundular. NSU cinayetlerinin işlendiği zamanda Dortmund’da iyi organize olmuş, militan bir Nazi camiası bulunuyordu. Oidoxie müzi grubu etrafında “Streetfighting Crew” adı altında sabit bir yapılanmaya sahip bir grup vardı. Bu grubun etrafında da Blood and Honour’ın ideolojisine sahip olarak silahlı savaş hedefine yönelen bir “Combat 18” grubu kurulmuştu. Gruplar ülke çapındaki ve uluslararası Blood and Honour ağına sıkı şekilde bağlıydı ve bu bağlantı üzerinden örneğin Belçika’daki silahlara ulaşabiliyordu. Tanık olarak dinlenmesi gerekenler arasında Neonazi ve Anayasayı Koruma Dairesi muhbiri olan Sebastian Seemann var. Seemann henüz 13 Aralık 2011 yılında sorgulanmış ve Dortmund’da Oidoxie grubunun vokalisti aracılığıyla bir Combat-18 hücresinin kurulması hakkında bilgi vermişti. Kamuoyunda henüz “Turner Günlükleri” hakkında konuşulmaya başlanmadığı bir zamanda tanık Seemann “Türk ve Yunan küçük esnafa yönelik cinayet serisi”nin Turner Günlükleri’ndeki saldırıların tarifiyle örtüştüğüne dikkat çekmişti. Bunun dışında tanık Seemann iki cinayet silahının, yani 9 NSU cinayetinde kullanılan yeniden yapılandırılmış Bruni ve Heilbronn cinayetinde kullanılan TT33’ün olası kökeniyle ilgili somut bilgiler vermiş ve iddialarını somutlaştırabilmek için bu silahların resimlerinin kendisine gösterilmesini rica etmişti.
Seemann iyi br arkadaşı olan ve 16 Haziran 2000’de Dortmund’da üç polisi vuran Michael Berger ile atış talimlerine katılmıştı. O sırada Beate Zschäpe ile mektup aracılığıyla iletişimde olan tanık Robin Schiemann, tanık Seemann’ın kendisini 2 Şubat 2007’de bir soyguna azmettirdiği ve bunun için ona silah sağladığını anlatmıştı. Schmiemann bu silahla dükkanda Tunuslu bir müşteriye ateş etmişti.
Delil tespiti talepleri vasıtasıyla Seemann’ın 1997 yılında tek tek sanıklarla, yani NSU ile bağlantısının ne kadar sıkı olduğu da araştırılacaktı. 2006 yılında Dortmund’da silahlara erişimi olan bir “Combat 18” hücresi kurulması, NSU ile Dortmund’daki militan Neonazi hücreleri arasında bağlantılar olduğunun işaretiydi. Bu bağlantılar aracılığıyla NSU’nun olası cinayet yeri olan Dortmund hakkındaki bilgilere ulaşılıyordu. NSU katillerinin Dortmund’daki olay yeri hakkındaki bilgileri nasıl ele geçirdiklerine dair akla yatkın bir açıklama bugün hala mevcut değil. Olay yerinin ayrıntılı şekilde gözetlendiğini gösteren belgeler bulunmadı.
Bunun dışında 1995 yılında kurulan Dortmundlu Neonazi grubu “Oidoxie”nin kurucusu ve şarkıcısının da sorgulanması gerekiyor. “Oidoxie”, “Blood and Honour” ve “Combat 18” ağına, yani delillerden şu ana kadar çıkan sonuca göre üçlüyü Sachsen’da ortada kaybolmalarının ardından doğrudan desteklemiş olan örgüte dahildi. Bu yüzden aynı ağın en azından katilleri cinayet yerinde (bu durumda Dortmund’da) destekleyen bir destekçi çevresinin parçası olduğu varsayılıyordu.
Mahkeme heyetinin bu dilekçeleri ve özellikle sözü edilen gruplara yönelik dosyalara başvurulmasına yönelik talepleri yerine getirip getirmeyeceği belirsiz. Böylesi bir delil, suçlamada savunulan NSU’nun izole bir grup olup sadece üç kişi ve az sayıda destekçiden oluştuğu tezinin mutlak sonu olurdu. Heyet böylece Federal Savcılık’a karşı bugüne kadar olduğundan daha açık şekilde tavır alırdı. Ancak bu deliller kesinkes ortadalar ve heyet geçen süre içerisinde NSU ve Blood and Honour gibi Nazi örgütleri arasındaki bağlantılarla yakından ilgilenmeye başladı.
Dortmund’daki cinayetin gecesinde telefonla aldığı bir ipucunu not eden Dortmundlu bir polis memuru hiç bir şey hatırlayamasa da o zamanlar not ettiği her şeyin doğru olduğuna emindi. Eski Thüringen Vatan Koruma üyesi ve Thüringen Anayasayı Koruma Dairesi muhbiri Andreas Rachhausen’ın sorgusunun (bkz. 23.07.2014 tarihli blog) devamında bir ilerleme sağlanamadı. Rachhausen, Saalfeld-Rudolstadt’taki Emniyet Müdürlüğü’nün o zamanlarki yöneticisine göre “o zamanların en tehlikeli aşırı sağcılarından biri” idi. Rachhausen sorgularında faaliyetlerini önemsizmiş gibi göstermeye çalıştı. Uzunca bir süre tutuklama emrinden kaçmış ve Belçika, Amerika ve Danimarka’da yeraltında yaşamıştı. 1994 yılında, Alman adaletinden kaçarak Danimarka’ya gitmiş olan soykırım inkarcısı Thies Christopherson’un yanında yakalanmıştı. İfadesine göre gazetelerin dağıtılmasında ona yardım etmişti. Thüringen Nazi camiası daha o zamanlar ülke çapında ve uluslararası bir ağa sahipti ve polisten kaçarken “ortadan kaybolma” konusunda deneyime sahipti. Üçlü, Thüringen Vatan Koruma’da bu deneyimden yararlanabildiler.