Ve bir kez daha: Ceska 83’ün tedarik kanalı ve muhbir ifadelerinin değeri
İlk olarak tanık Hans-Ulrich Müller’in 24.06.2014 tarihinde İsviçre’de Başsavcılık tarafından adli yardım talebi kapsamında gerçekleştirilen sorgusunun tutanağı okundu. Müller bu sorguda gerçeği söyleme yükümlülüğü altında eski kız arkadaşı veya başka birinin olası suçlarıyla ilgili bilgi vermedi. Ceska 83’ü Müller’in İsviçreli arkadaşının silah ruhsatıyla almış olduğuna yine itiraz etti. Ama Müller’in arkadaşı bunu sorgusunda bu şekilde anlatmıştı.
Ardından sanık Carsten Schultze bir kez daha muhbir Brandt ve onun muhbir yöneticisi Wießner’in verdiği bilgilerle ilgili sorgulandı. Heyet başkanının niyetinin Brandt’ın ifadelelerinin güvenilirliğini sorgulamak olduğu açıktı. Brandt’ın anlattıkları arasında Schultze’nin ortadan kaybolan üçlü için para transferinde bulunduğu da vardı. Carsten Schultze, Brandt’ın verdiği ve onu Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’ye daha da yaklaştıran bilgilere itiraz etti. Schultze, diğer bilgiler söz konusu olduğunda hatırlamadığını öne sürdü, oysa ki Brandt’ın anlattıkları tamamen doğru olabilirdi.
Son olarak davada sanık temilcisi olarak bulunan Başsavcı Weingarten tanık olarak sorgulandı. Sorguda tanık Enrico Theile’nin hazırlık soruşturmasındaki sorgusu konu oldu. Theile o sorguda, “silahların” hepsinin “Müller”den geldiğini iddia etmişti. Orada mevcut olan polis memurlarının Weingarten’ın o esnada sesini yükselttiğini ifadelerinde söylemiş olmaları nedeniyle Wohlleben’in savunması yasak olan sorgu yöntemlerinin kullanıldığını öne sürmüştü. Weingarten o zaman gerçekleşen sorguyu tutanakta kayıtlı olduğu şekilde anlatmıştı. Tanık Theile haklı olarak “polis konusunda deneyimli” olarak tanımlanabilirdi; bağıran bir başsavcının onu bir şekilde etki altında bırakması sürpriz olurdu. Theile’nin de imzalamadığı sorgu tutanağından da bu açıkça anlaşılıyordu.
Son olarak savunma ve müdahil davacılar, muhbir Kai Dalek’in sorgusuyla ilgili açıklamalarda bulundular. Müdahil davacılar açıklamalarında Dalek’in Anayasayı Koruma Dairesi görevlileriyle yapılan pazarlıklara dair verdiği bilgilerden hangi sonuçların çıkarılabileceğini ortaya koydular:
“Dalek’in ücret karşılığında fiilen Anayasayı Koruma Dairesi çalışanı olarak kendisini göreviyle tamamen özdeşleştirdiği açıktı. Kendisi ve bununla birlikte Bavyera Anayasayı Koruma Dairesi’nin silahlardan, patlayıcı maddeden, genelde Thüringen Neonazi camiasında artan bir askerileşme ve radikalleşme ile özelde “Thüringen Vatan Koruma”nın varlığından (gerekli önlemler alınmadan) haberleri olması hakkındaki bir itirafı kendisinin ve Bavyera Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi’nin çalışmalarına gölge düşürürdü. Tanık Dalek’in polis tarafından gerçekleştirilen sorgusunda Thüringen Vatan Koruma’nın askeri bir kolunun kurulması, atış talimleri ve silahlarla patlayıcıların varlığı ile ilgili tüm somut sorular ve hatırlatmalardan kaçması ve o zaman verdiği cevapları göreceleştirmeye çalışması da bu arka plan göz önünde tutularak değerlendirilmeliydi.
Dalek buna karşılık Brandt’ın Anayasayı Koruma Dairesi’nin ilgili bölümlerinin çalışanlarını ve muhbirlerini ceza takibinden koruduğunu doğruladı. Dalek de muhbir yöneticisinin onu Bavyera’da soruşturma önlemlerinden koruyabileceğini, ama Thüringen’de bir etkisi olmadığını söylediğini ifadesinde belirtmişti.
Tanık Neonazi camiasındaki faaliyetinin Bavyera’daki muhbir yöneticileriyle yakın ilişki içerisinde koordine edildiğini anlattı. Görevleri arasında Thüringen Vatan Koruma’nın Frankonya’ya doğru genişlemesini engellemek vardı ki bunu gerçekleştirmişti. Brandt’ın da politik faaliyetlerini ve askerileşmeyi Thüringen Dairesi ile ortaklaşa kararlaştırdığını varsaymıştı.
İfadesinin iç yüzü gözönüne alındığında Bavyera Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi’nde Thüringen Vatan Koruma’nın faaliyetlerine dair kapsamlı raporlar olduğu, örgütün içerisinde şiddet, askerileşme ve eylemlerle ilgili taktik tartışmalarının yürütüldüğü anlaşılıyordu.”