21.12.2017

Müdahil davacılardan etkileyici mütalaalar ve bir soru işareti

Rostock’ta öldürülen Mehmet Turgut’u temsil eden avukat Prof. Behnke’nin bugünkü mütalaası davayı rapor edenler olarak bizleri biraz çaresiz durumda bıraktı: Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yeniden göz önüne alınması talebinde bulunan, ama kendisi ceza muhakemeleri usulüne uygun hiçbir argüman öne sürmeyen bir mütalaa hakkında ne yazılabilir? Kurumsal ırkçılığın Alman devlet makamlarında mevcut olmadığını, asıl problemin bunun iddia edilmesi olduğunu söyleyen, diğer yandan asıl konunun ne olduğunu anlamadığı belli olan ve sürekli “yapısal ırkçılık”tan bahsederek bu kavramın bu davada uydurulduğunu söyleyen (kavramla ilgili olarak bkz. Almanca)  bir avukata ne cevap verilebilir?

Tam da bu kurumsal ırkçılığın, tüm ırkçı NSU eylemleri sonucu kurbanlara karşılık yürütülen polis soruşturmalarının yol açmış olduğu acıyı anlatan çok dokunaklı bir dizi mütalaa tarafından takip edilen böylesi bir mütalaa hakkında ne kadar yazmak gerekir? Bu mütalaayı iç rahatlığıyla kenara itip günün çok sayıdaki etkileyici ve dokunaklı mütalaasına yönelebiliriz. Bu mütalaalar ayrıca  müdahil avukatlar arasında bir bölünme olmadığını, doğal olarak belli konular hakkında farklı görüşleri olduğunu, ama kritik noktalarda, özellikle de şimdi dava sonlanırken tamamen hemfikir olduklarını gösterdi – kimi münferit sesleri fazla açgözlü şekilde konu eden gazete haberlerine sözümüz şimdilik bu kadar.

Abdurrahim Özüdoğru’nun kızını temsil eden avukat Ferhat Tikbaş, Federal Savcılığın iddianameyi hemen hazırlamasını övdü ve sanıkların hüküm giyeceklerine dair umutlu konuştu. O da „olay yerini bilen kişilerin/yardımcıların hedefleri önceden belli talimatlara göre aramış ve bulduklarını iletmiş olduklarını düşünüyordu. İsimleri veremezdi ama ortak suçlular/yardımcılar olduğundan emindi.“ Sanık Zschäpe’ye dönerek şunları dedi:

„ Ama Bayan Zschäpe, size şunu söyleyebilirim, siz ve çevrenizdeki herkes başarısızlığa uğradınız. Sadece sanık sırasında oturduğunuz için değil, kimse bu ülkeyi terketmediği için.“

Bunun ardından müvekkilinin bir açıklamasının okudu. Açıklamanın müvekkilin sevgili babasını tarif ettiği kısmını ve sanıklara hitaben sözlerini aktarmak istiyoruz:

„Olay gerçekleştiğinde babam 29 yıldır Almanya’da yaşıyordu. Okuldaki başarıları nedeniyle Almanya’da okumak üzere burs kazanan ve 1972 yılında Erlangen Üniversitesi’nde eğitimine başlayan genç bir adam. Tüm gençliğini Almanya’da geçirmiş ve çok sayıda Alman arkadaşı olan, Alman kültürü ve insanlarıyla kaynaşmş bir adam. Bu adam, benim sevgili babam,  bir birinci dünya ülkesinde, ekonomik ve teknik olarak çok ileri modern Almanya’da […] öldürüldü. […] Babam nefretin ve şiddetin kurbanı oldu, sağcı şiddetin masum gösterilmeye çalışılmasının kurbanı oldu.“

„Toplumu bölme hedefinize ise açık şekilde ulaşamadınız. Benim gibi insanların bu ülkeden tiksinerek uzaklaşmalarını sağlamayı da başaramadınız. Aksine, şimdi hepimiz, hayatlarını bu ülkede geçiren  hem Alman hem de yabancı vatandaşlar, eskisinden de bilinçliyiz. Burası benim vatanım. Ben yabancı kökenlere sahip genç bir Alman kadınım ve burada uzun zamandır kimse kendini yabancı hissetmiyor.“

Ardından İsmail Yaşar’ın oğlunun avukatı olan Hilka Link geldi: Müvekkilinin mütalaa sırasında mahkeme salonunda olup sanıkların gözlerinin içine bakmak istediğini ama savunmanın yıkıcı tavırlarının bunu imkansız kıldığını söyledi. İsmail Yaşar’ın yaşamını ve olayların nasıl gerçekleştiğini kısaca anlatarak bu cinayetin alçakça bir detayına değindi: Olay yeri, müvekkilinin o zamanlar gittiği okulun çapraz karşısındaydı, müvekkili okuldan sonra sıklıkla büfeye gidiyordu ve zamanını babasıyla geçiriyordu. Link’in söylediğine göre „kıl payıyla kendi babasınınn cinayetinin tanığı ya da kendisi kurban olabilirdi.“

O da  cinayetin, aileye yönelik soruşturmaların ve cinayet motifiyle ilgili sırların etkilerinden bahsetti. Aile acısıyla yalnız bırakılmıştı, polisin şüpheleri yüzünden akrabaları tarafından da, ilk yardım müdahalesinin ve olay yerinin temizliğinin masraflarını da kendileri karşılamak zorunda kalmışlardı

O da NSU’nun uğradığı başarısızlıktan bahsetti: Arkadaşları tarafından akıllı ve temkinli olarak tanımlanan müvekkili, okulunu ve bunun üzerine iki ihtisasını tamamlamış, bugün meslek sahibi ve “toplumun yararlı bir üyesiydi”. Suçlular ve destekçileri için bunu söylemekse mümkün değildi.

Hilka Link ayrıca neden NSU’nun Nürnberg’de destekçileri ve akıl verenleri olduğundan yola çıktığını göz önüne serdi ve kendine bu kişilerin acaba “büfede yemek yiyen, onun bıyıklı, dostane yüzüne bakan kişiler mi?” olduklarını sordu. Ve ayrıca Beate Zschäpe’yi olay yerinin çok yakınlarında görmüş olduğunu söyleyen bir tanığın ifadesinden bahsetti. Anayasayı Koruma Dairesi’nin rolü esas duruşmada tamamen aydınlatılamayacaktı, ama konu edilmeliydi. Avukat Link bunun ardından Zschäpe’nin açıklamalarını ele aldı ve onların neden tamamen inandırıcılıktan uzak olduklarını düşündüğünü anlattı.

Öğlen arasının ardından ilk olarak Keupstraße’deki çivili bomba saldırısının üç mağdurunu temsil eden avukat Dr. Monika Müller-Laschet söz aldı. Mütalaasının girişinde “neden” sorusunun tüm davaya ve müvekkillerine sürekli eşlik ettiğini söyledi. Bu sorunun cevabını alma ümidi henüz gerçekleşmemişti.

Müvekkilleri olay gününden bu yana yaralarının iyileşmesini, gerçek suçluların bulunup rehabilite edilmelerini, ardından davanın başlamasını ve „neden“ sorusunun cevabını almayı ve nihayet „tüm bunların sona ermesini“ istemişlerdi.

Artık davadan ve sanıklardan beklenebilecek bir cevap olmadığı ortadaydı. İki müvekkili  yaşamlarına devam etme ve NSU’nun planlarını ve ideolojisini bu şekilde boşa çıkarma kararını vermişlerdi. İyi bir yaşama sahip olmak, entegre olmak, bir arkadaş grubunun parçası olmak, bunlar NSU’ya karşı bir zaferdi. Ve suçluların aksine böyle iyi bir yaşamları vardı: „Onlar zavallı. Yaşamları boş ve nefret tarafından belirlenmiş, sadece başkalarını değil kendilerini de öldüren bir nefret. Ruhları boş, bu yüzden zavallılar.“

Diğer müvekkili ise buna karşılık bugün hala olayın etkisi altındaydı. Kişiliği nedeniyle kimseye kötü bir şey dilemeyen bu müvekkil olayı idrak edemiyordu. „Böylesi bir insan için sanıkların yaptıkları tek kelimeyle başka bir dünyaya ait.“

Her ihtimalde üç müvekkili de diğer mağdurlar gibi „yanlış zamanda yanlış yerde“ bulunmamışlardı, aksine:

 „Tam da ait oldukları yerdelerdi, Köln’de, Almanya’da, toplumumuzun ortasında kendi işlerinin peşine düştükleri yerdeydiler. Oraya ait olmayan çivili bombacılar ve yardımcılar. Keupstraße insanları egzotik bir ada değiller […], bize zenginlik kattıkları ve saldırı sonrasında birlik olmalarıyla bize örnek oldukları için toplumumuzun çok ihtiyaç duyduğumuz bir parçası onlar. NSU bunu anlamadı.“

Bunun ardından yine Keupstraße saldırısının mağdurlarından birini temsil eden avukat Marcel Matt söz aldı. Onun müvekkili de geride kalanların sorularının bir gün cevaplanacağını umuyordu. „NSU adı verilen örgütün başarısızlığa uğramasından önce maalesef gerçek suçluların yerine yanlış kişiler -mağdurlar- soruşturmaların merkezindeydi.“NSU muhtemelen işlediği suçların bu sonuçlarını “sistem hatası“ olarak öngörmüş ve planlarına dahil etmişti.

Avukat Matt ardından sanık Zschäpe’nin Keupstraße’deki bombalı saldırdan haberi olduğuna, bu saldırınun planlanmasına NSU sisteminin bir parçası olarak dahil olduğuna ve -Mundlos ve Böhnhardt’ın ölümlerinin ardından itiraf DVD’sini göndermesiyle gösterdiği üzere- kendi görüşleri nedeniyle istediğine dair çok sayıda delil ve ipucu olduğunu anlattı. Ayrıca bombanın imali, ulaşımı ve patlatılması için gerekli olan lojistik, NSU’nun daha başka üyeleri ve destekçileri olduğuna işaret ediyordu.

Marcel Matt son olarak görünür şekilde kendine hakim olmaya çalışarak  müvekkilinin çağrısını okudu: Müvekkili mahkemenin

„burada yargılananlar için ve kızkardeş ve erkek kardeşlerin bir anda sevgili kardeşlerini kaybetmelerinin, anne ve babaların bir anda sevgili çocuklarını kaybetmelerinin, sevgili çocukların bir anda sevgili babaları olmadan büyümek zorunda kalmalarının yol açtığı travmalar, yaralar, korku ve dehşet için, NSU ve destekçilerinin mağdurlarının sonsuz üzüntüleri, sınırsız acıları için, […] sanıklara uygun cezanın verileceğine“ güveniyordu.”

NSU davası bu çok dokunaklı anla bu senelik sona erdi. 9 Ocak 2018’de duruşmalara devam edilecek. Savunma davayı engelleme girişimlerine devam etmezse müdahil davacıların mütalaaları o hafta sona erecek.