08.02.2018

Müdahil davacılardan dokunaklı mütalaalar ve savunmanın mütalaalarının planlanmasında güçlükler

Davaya verilecek ara öncesindeki son duruşma günü sadece avukat Serkan Alkan, Yvonne Boulgarides ve avukat Yavuz Narin’in mütalaalarından oluşsaydı güzel olacaktı. Çünkü bu mütalaalar davanın NSU’nun kurbanlarının kendilerinin ve avukatlarının seslerini yükseltebildikleri bu kısmının çok etkileyici ve çoğu noktada dokunaklı bir finaliydi.

Ancak duruşma günü savunmanın mütalaalarının zor bir şekilde planlanmasıyla noktalandı. Bu planın sonucuna göre mahkeme 20.02 tarihinde soygunlarda ele geçirilen paranın  tahsilatı ile ilgili biçimsel sorulara dair kısaca karar verecek. Bunun ardından uzun bir ara verilecek. 13.3’te Zschäpe’nin avukatları Grasel ve Borchert mütalaada bulunacaklar, bunun ardından yine yaklaşık bir haftalık bir ara verilecek. Ardından Zschäpe’nin “eski avukatları” Heer, Stahl ve Sturm ve -bu sırayla- Eminger, Gerlach, Wohlleben’in savunmaları ve Sturm mütalaada bulunacak. Heer, Stahl ve Sturm haricindeki tüm avukat ekipleri sadece bir gün boyunca mütalaada bulunacaklarını belirttiler. Tüm bunlara göre mahkemenin Nisan ayı ortası ve sonları arasında karar verecek olması gerçekçi gözüküyor.

Son müdahil dava mütalaalarına dönersek: Açılışı Keupstraße’deki çivili bomba saldırısının kurbanlarından birini temsil eden Serkan Alkan yaptı. Kendinden önceki müdahil dava mütalaalarına değinerek sadece bir ilavesi olduğunu belirtti. Bunun üzerine Alkan da ırkçı soruşturmaların Keupstraße mağdurları üzerindeki etkilerine değindi. Müvekkili tanık olarak

„Keupstraße’kilerin ne kadar korkmuş olduklarını, ama bunun asıl sebebinin çivili bomba saldırısı değil de soruşturmalar olduğunu“ belirtmişti. „Hemen soruşturmaların kurbanı haline gelmek mümkündü. Bu müvekkilim ve şüphesiz birçok yaralı kişi için çok sıkıntı verici bir durumdu ve Keupstraße  halkının kendi aralarında çivili bomba saldırısı hakkında konuşamamalarına neden olmuştu. Oysa ki bu saldırının üstesinden gelinmesi için muhakkak ki önemliydi.“

Alkan Nazi çevrelerinden tanıkların „davaya uyumlu genel hafıza kaybı“ndan ve Zschäpe’nin uydurulmuş açıklamasından – ve bunlarla ilgili olarak bu kişilerin kendi ideolojilerini gizleme çabalarından bahsetti:

„Bir anda yabancılarla hiçbir problemleri kalmadı ya da bu konu hiç baskın değildi. Daha çok doğanın korunmasıyla ilgileniyorlardı ve duygularının en şiddetli ifadesi „döner yerine sosis“ gibi bir slogandı. Tanıkların davadaki apaçık yalanlarını yorum yapmadan dinlemek yer yer dayanılmaz bir durumdu.

Doğal olarak özelilkle de sanıklar Zschäpe, Eminger ve ayrıca Wohlleben, Almanya’da yaşayan ve ailelerinin ve büyükanne ve büyükbabalarının vatanlarında çoğunlukla sadece tatil yapan üçüncü ve dördüncü kuşak yabancıları burada istemiyorlardı. Yabancıların prototipini görünen o ki Türklerde bulmuşlardı ve onunla savaşmaları gerekiyordu.“

Alkan kurumsal ırkçılık konusunda da değindi:

„Geçmişte de bugün de şüphesiz mevcut olan kurumsal ırkçılık, cinayetler ve patlayıcılı saldırılardan sorumlu mu? Muhakkak değil. Ancak bu, bizim görüşümüze göre şüphesiz olayların daha önce aydınlatılmamalarına ve NSU’nun kurbanlarının on yılı aşkın bir süre boyunca fail ve ağır suçlu muamelesi görmelerine neden olmuştu. 

Kurumsal ırkçılık göçmen kökenli bir Alman olarak benim için insanın sürekli hissettiği ama kelimelere dökemediği bir durumun tanımı. Eminim ki göçmen kökenli hiçbir meslektaşım yoktur ki „Biyolojik Alman“ olarak tanımlanan kişilerin bu şekilde yaşamamış olduğu benzer bir durumu hiç yaşamamış olsun. Bunlar yerleşik davranış kalıpları. Her türlü nesnel ölçünün kaybedilmiş olduğunun belki de farkına bile varılmadan bu kalıplara uygun şekilde davranılıyor.“

Bunun ardından 15.06.2005 tarihinde Münih’te NSU tarafından öldürülmüş  olan Theodoros Boulgarides’in dul şi Yvonne Boulgarides’in etkileyici ve dokunaklı mütalaası geldi. Boulgarides dava sürecinde açıklığa kavuşturulamayan bir çok sorudan söz etti:

„Nasıl olup da bu kadar sanık salgın benzeri bir hafıza kaybına uğradı? Neden muhbirlere ve onlardan sorumlu olan kişilere hemen kapsamlı bir ifade verme izni verilmedi? […] Bu insanlar neden korundu? Neden kurbanlar ve aileleri korunmadı? Devlet organları dürüst ve görevlerinin bilincinde bir şekilde soruşturma yürütmüş olsalardı kaç kurbanın hayatı kurtulacaktı? Neden bu kadar çok dosya sayfası imha edilmişti? Neden Kasti veya ihmalkar davranışlarıyla bu suçları mümkün kılan herkes bugün neredeydi? Neden hiçbir sonuçtan korkmaları gerekmiyordu, hatta neden kasti bir şekilde dosyaları imha etmiş  olan Lothar Lingen gibi kişiler ceza takibinden aktif olarak korunuyorlardı? […] Ve tüm bu açıklama çabaları sadece daha fazla soru ve güvensizliğe yol açıyor.“

Dava onun için

„bir evi yüzeysel şekilde temizlemeye benziyor. Ayrıntılı bir aydınlatma çabası için altlarına birçok şeyin süpürülmüş olduğu halıları kaldırmak gerekiyordu.“ Mahkeme çaba göstermiş ama fazla bir şeye ulaşamamıştı. Halının altında kalan kir, bu ülkede çok fazla acıya sebep olmuş olan paranoyak ve insan onurunu hiçe sayan bir geleneğin sonucuydu.

Boulgarides daha NSU’nun 2011 yılı Kasım ayında kendini açığa çıkarmasının öncesinde, o zamanlar „Döner cinayetleri“ denen cinayet serisi ve Keupstraße’deki çivili bomba saldırısı arasında açık bir bağlantı olduğuna dikkat çeken ve ölümcül bir „Combat 18“ hücresinin varlığı hipotezini ön süren ve yorulmak bilmeden NSU’nun işlediği suçların arka planının açığa çıkarılmasına çabalayan avukat Yavuz Narin’in dur durak bilmez çabalarını özellikle övdü. Ve 2015 yılında ölen ve ölümüne kadar aileyi temsil etmiş olan arkadaşımız ve meslektaşımız Angelika Lex’i de andı.

Boulgarides ailesi sanık Carsten Schultze ile şahsen buluşmuştu:

„Bu hayatımızın en zor ama en duygusal anlarından biriydi. Carsten Schultze, suçların işlenmesindeki rolünden derin bir pişmanlık duyuyor, vicdanı ona cezasının büyük bir kısmını zaten ödetmiş. Haksızlığın bilincinde ve pişmanlık duyuyor. Bunlar, diğer sanıklarda ne kadar ararsak arayalım bulamadığımız nitelikler.“

Aile Carsten Schultze’ye bunu göz önünde bulunduran bir ceza verilmesini diliyordu.

Yvonne Boulgarides kocasını anarak ve geleceğe yönelik bir söz vererek sözlerini noktaladı:

„Kocam küçük kızlarının nasıl kadınlara dönüştüklerini görmeyi, onları evlendirmeyi ne kadar isterdi  biliyorum, torunları doğduğunda ne kadar gurur duyardı. Diğer müdahil dava temsilcilerinin de böylesi bir acı yaşadıklarını biliyorum. 

Zamanı geri döndüremeyeceğimizi de biliyorum. Ama yapabileceğimiz bir şey var, o da soru sormaktan vazgeçmemek. Puzzle parçalarını ortaya bir resim çıkana kadar birleştireceğiz. Sonra diğer herkes de bakmak zorunda kalacak.”

Müdahil davacıların mütalaalarının finalini avukat Yavuz Narin yaptı. Narin sözünü  kısa tutacağını duyurdu:

„Çünkü sözlerim müvekkillerimin seneler boyunca maruz kaldıkları acıyı, şüpheleri ve aşağılamaları anlatmanın yanına bile yaklaşamaz. Babalarının ve kocalarının organize suçlara karıştığının, uyuşturucu veya insan ticareti yaptığının iddia edilmesinin onlara verdiği zararı veya saatler süren sorgulamaların, polisin uydurduğu iddiaların ve iş arkadaşları, sınıf arkadaşları ve komşularının haklarında konuştuklarının onlara neler hissettirmiş olduğunu da gereğince anlatamaz.“

Ama müvekkilleri, Narin’in anlattığına göre bunlara göğüs germişti. Narin bu üç kadına doğrudan hitap ederek şunları dedi:

„Dünya bir anda size sırtını döndü. Ve bu ani yalnızlığınıza rağmen tüm bu yıllar boyunca Theo’nun arkasında durdunuz, ona inandınız ve gerçeğin bir gün gün yüzüne çıkacağına güvendiniz. Her saniye tüm sanıklardan ve hepsi ani bir hafıza kaybına uğramış olan tanıkların hepsinden daha fazla metanet, gurur ve hepsinden önemlisi büyüklük gösterdiniz.  […]

Theo Boulgarides‘in adı artık temize çıktı. Babanız bugün kızları büyüyüp harika insanlar olduğu için huzur içinde uyuyabilir. Carsten Schultze’yi affedecek cesaret, güç ve büyüklüğe sahip olduğunuz için sizinle gurur duyabilir.“ 

Narin çok sayıda örnek göstererek NSU’nun işlediği suçların kesinlikle yetersiz şekilde aydınlatılmış olduğuna bir kez daha değindi ve Hessen Eyalet Anayasayı Koruma Dairesi’nin bir çalışanının İsmail Yozgat cinayetine yönelik soruşturmalardaki engelleri meşrulaştırmaya çalıştığı bu açıklamasını devletin kurbanları göz ardı etmesinin doruk noktası olarak değrlendirdi:

„Burada söz konusu olan bir cinayet suçu…Bunun bu kişi için (bahsedilen kişi Andreas Temme) nasıl bir güven kaybı anlamına geleceğini bir düşünün.“ Size bir hukukçu olarak soruyorum: Olanları gizli tutmaya yönelik hangi çıkar insan yaşamının korunması ve kanunlara tabi kişilerin onurundan daha öncelikli olabilir?“

Yavuz Narin mahkemeye yönelik bir çağrıyla sözlerini noktaladı:

„Yüce mahkeme heyeti, ben de müvekkillerim adına size rahatınızı bozmanız çağrısında bulunuyorum. Siz bağımsızlığa sahipsiniz. […] Bu davanın eksik kalarak söylemeyi başaramadığı şeyleri söylemeye cesaretiniz olsun. Her şey yolundaymış gibi davranmamaya cesaretiniz olsun. Bu mahkeme heyetinin temyize karşı koyacak bir karar vereceğinden eminim. Size çağrıda bulunuyorum: Tarih karşısında da bir istikrarı olacak bir karar verin.”