Yazar arşivleri: admin

13.03.2014

Halit Yozgat’ın babasının üzücü açıklaması – Kışkırtıcı doğumgünü gazetesi yalnızca bir „ergen zırvalığı“ mı?

Ana duruşma Kassel’de öldürülen Halit Yozgat’ın babasının önceden bildirilmiş olan açıklaması ile başladı. Zschäpe’nin avukatıı Heer, Yozgat’ın müvekkilini haksız yere katil olarak tanımladığı ve açıklamasının yeteri oranda delile dayanmadığı görüşünde olduğundan açıklamayı bir kez kesintiye uğrattı. Bu sinik aranın ardından görüşün okunmasına bölünmeden devam edilebildi.

Yozgat ailesi daha önce olduğu gibi Alman toplumu ve temsilcileri tarafından kendilerini yarı yolda bırakılmış hissettiler. Şansölye Merkel’in geçtiğimiz yıl NSU’nun suçlarını aydınlatmak için her şeyi yapacağına söz vermesi de hiçbir ilerlemeye yol açmadı. Daha önce olduğu gibi mahkeme tüm dosyalara, özellikle de Anayasayı Koruma Dairesi çalışanı Temme’ye karşı açılan davanın dosyalarına delil olarak başvurmadı. Yozgat ailesinin ağırlıklı olarak ailenin çevresine yönelik polis soruşturmalarından dolayı çektiği acı göz ardı edildi.

Yozgat’ın babasının oğlu Halit’in sadece öldürülmekle kalmayıp doğmuş da olduğu Kassel’deki Holländische Straße’nin adının Halit Straße olarak değiştirilmesine yönelik içten dileği şu ana kadar yerine getirilmedi. Kassel’de bir meydana oğlunun adı verildi ama ailenin istediği bu değildi. Böylece baba açıklamasının sonunda çaresizlik içinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’ne dönerek, isim değişikliğinin yapılmasını şu sözlerle rica etti:

„Eğer Holländische Straße’nin adının Halit Straße olarak değiştirilmesine karar verirseniz, ben de Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın babalarını isim değiştirme törenine çağıracağım ve onlarla birlikte barış sembolü olarak havaya beyaz güvercin uçuracağım.“

NSU cinayetleri konusunda gerçekten uzlaşmayla ilgilenen biri, burada yanlış makama yöneltilmiş olsa bile bu dileği duymazdan gelmemeli.

Bu hüzün verici açıklamanın ardından 1996’dan 2000’e kadar NSU destekçisi André Kapke ile yakın arkadaşlığı vasıtasıyla Jena Nazi camiası ve bununla birlikte NSU üyeleriyle yakın bağları olan tanık Jana J.’nin sorgusuyla devam edildi. 1998 yılında sanık Wohlleben ile Kapke için Bild gazetesinin stilinde bir „doğumgünü gazetesi“ hazırlamışlardı. Kapke Güney Afrika’daydı ve o da orada üçlünün ortadan kaybolabilmesi için bir olanak arayışındaydı. Dönüşünün ardından hediye olarak „doğumgünü gazetesini“ almıştı.

Gazete Yahudi düşmanı, ırkçı sloganlar, cinayet çağrıları diğer çirkinliklerle doluydu. Tanık kendi el yazısını tanıdı, gazeteyi hazırlamış olduğunu da itiraf etti, ama ayrıntıları hatırlamıyordu. Gazete bugünkü bakış açısından mide bulandırıcıydı, bunu yaptığı için utanıyordu. Ama sağ camiadan 18 yaşındaki birinin bakış açısından gazete „ergen zırvalığı“ndan ibaretti ve o zamanlar düşündüğü üzere Nazi camiasının kriminalize edilmesine bir tepkiydi.

O zamanlar Jena’da hemen hemen herkes sağcı ve yabancı düşmanıydı, daha genç olanlar bunu sadece daha da abartılı olarak yaşıyordu. Jena’daki Nazi camiası çok da büyüktü. Eğer kendinizi sağ camiaya bir şekilde bağlı hissediyorsanız orada iyi yaşayabilirdiniz, Doğu Almanya’daki genel atmosfer buydu.“ Erkek arkadaşı André Kapke açık şekilde „ulusalcı, yabancı düşmanı, ırkçı“ idi. Genel olarak kimseyle ilgili kötü anıları yoktu.

Tanık Beate Zschäpe ile 1997 yılında Zschäpe’nin evinde gerçekleşen bir „kızlar akşamı“nı hatırlıyordu. Zschäpe’nin sevgi dolu şekilde Walli adını verdiği bir silahı vardı. Tanık bunun ne çeşit bir silah olduğunu ise hatırlayamıyordu. Ama Zschäpe’in silahı kazağının altında taşıyabilmek için bir omuz askısı vardı.

Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos, ortadan kaybolmalarının ardından eskisinden daha fazla ön plana çıkmıştılar. Herkes „Üçlü“den bahsediyordu, ancak açık şekilde değil. Bu dönemde polisle köşe kapmaca oynanmaya başlanmıştı. André Kapke’nin erkek kardeşi ortadan kaybolanlar için para toplamak amacıyla bir konser vermişti.

Tanık Jana J. örneğinde „normal“ toplumun büyük kesimlerinden kısmen onay alan, ama her ihtimalde kesinkes reddedilmeyen, gençliğin geniş kesimlerini kapsayabilen güçlü, dinamik bir Nazi hareketi olduğu açık şekilde anlaşılıyordu. Jana J. o zamanlar açık şekilde çevresindeki Nazi camiasına, en çok da çıkarcılık nedeniyle bağlanmış, ideoloji ve davranışlarını kabul etmiş ve bu şekilde toplumsal çevresinde kendini konumlandırmıştı. Bugün Berlin’de pedagog olarak yaşarken yeni yaşam dünyasına uygun şekilde o zamanlarki görüşünü açık şekilde reddediyor.

Tanığın sorgusuna 16 Nisan’da devam edilecek.

12.03.2014

Hessen Anayasayı Koruma Dairesi- Ana hedef: Kendi çalışmalarını korumak

Bugün Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi’nin eski direktörü Lutz Irrgang’ın yanısıra bir kez daha eski çalışanı Temme sorgulandı. Hessen Anayasayı Koruma Dairesi Halil Yozgat cinayetinin ardından, o zaman olay yerinde bulunan Temme’yi korumak, Anayasayı Koruma Dairesi için çalıştığını gizli tutmak ve kaynaklarının anonim kalmasını sağlamak için büyük bir çaba göstermişti. Hessen İç İşleri Bakanlığı polisin soruşturmalarını büyük ölçüde engellemiş ve soruşturma sürecini yönlendirmişti.

Eski direktör Irrgang’ın, söylediğine göre böyle olaylardan haberi yoktu. Bu ya bugün yalan ifade verdiği ya da şefi olduğu görevlinin kendinden önemli bilgileri sakladığı ve bu sayede polisle Federal Savcılık’ın soruşturmalarını sabote ettiği anlamına geliyordu.

Her ihtimalde olayın gerçekleştiği sırada tatildeydi, ancak bir hafta sonra Temme’nin olay yerinde bulunduğunu öğrenmişti. Diğer devlet daireleriyle ilişkisini „Ben idari bir yetkiliydim“ şeklinde açıkladı. Eyalet Emniyet Müdürü’ne makamının „olaydan geri çekileceğini“ garanti etmişti.

Temme gözaltına alınıp olaylarla bağlantısı açığa çıktıktan sonra en önemli görevler Kassel Dış Şubesi’nin işleyişini bir şekilde ayakta tutmak, kaynak teslimi ve görev yerinin güvenliğini sağlamak olmuştu. „Polisin görev yerinin aldığı tedbirlere teknik önlemlerle eşlik etmiş olması“ da zorluklara neden olmuştu. Anayasayı Koruma Dairesi’nin telefonları da dinlenmişti. Gerçek şu ki Hessen Eyalet Dairesi’nin o dönemki tüm faaliyetleri, açıkça tamamen kendi çalışmalarını koruma altına almaya ve „kaynakların“, yani bilgi sağlayan kişiler ve muhbirlerin isimlerinin açığa çıkmasını önlemeye yoğunlaşmıştı.

Ancak ortaya çıkan durum Hessen Eyalet Dairesi’ndeki yapılarda değişikliğe gidilmesini beraberinde getirmemişti. Daire Temme’yi devre dışı bırakmakla yetinmiş ve bununla bütün problemleri çözüldü saymıştı.

Hessen Eyalet Dairesi’nin eski şefi bir yerde o zamanlar Kassel’deki olayın ne anlama geldiğini tamamen anladığını belli etti: „Anayasayı Koruma Dairesi’den bir görevlinin olay sırasında olay yerinde olduğu açıklandığı anda olayların açıklığa kavuşturulmasının zor olduğunu, çünkü suçluların kendilerini yeniden konumlandırmaları gerektiğini elle yazarak kayda geçirmiştim. (…) Temme’nin olay yerindeki mevcudiyetinin açıklanması olayların açığa çıkarılmasını senelerce engelledi. Bu benim şahsi görüşümdü.“

Bu tahmi, sadece kendi çıkarlarını göz önünde bulunduran bir emniyet kurumunun inanılmaz sinizmini ortaya koyuyordu. Kendi personellerini korumak ve cinayetlerin daha hızlı şekilde açığa çıkarılmasına dair muğlak bir umut adına Anayasayı Koruma Dairesi çalışanı Temme’nin kimliği gizli tutulmuştu. Anayasayı Koruma Dairesi çalışanının orada bulunmasına dair basın haberleri tanığın tahminine göre suçluların Anayasayı Koruma Dairesi’nin peşlerinde olduğuna inanmalarına ve bu yüzden faaliyet örgülerini değiştirmelerine yol açmıştı. İşin aslı Kassel’deki cinayet, göçmen bir serbest meslek sahibine yönelik son cinayetti. Bir Anayasayı Koruma Dairesi çalışanının orada bulunduğunun açığa çıkması bu teoriye göre cinayet serisinde kırılmaya yol açmış ve benzeri cinayetlerin devam etmesini önlemişti. Ama Hessen Eyalet Dairesi’nin eski şefi bugün hala Temme’nin kimliğinin gizli tutulmuş olmasını diliyor ve kendi teorisine göre benzeri diğer cinayetlerin devam etmiş olmasını göze almayı tercih ediyor. Irrgang’ın temsilcisi olduğu (Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi’nde de göçmenler, Türkler veya İslamcıların sorumlu tutulmuş olduğu) cinayetlerin bu şekilde daha erken aydınlatılması umudunun yanlış olduğu ortaya çıkmış sayılabilirdi. Ancak Irrgang’ın tezinin sadece daha o zamanlardan cinayetlerin politik bir arka plana sahip olduğu varsayıldığında anlamlı olacağının altını çizmek gerekiyor.

Tanık Temme ifadeleriyle ilgili mevcut çelişkilerin hiçbirine açıklama getiremedi. Yine bir şey hatırlamadığını iddia etti. Sorgusu yine sonlandırılamadı, en azından bir kez daha hakim önüne çıkması gerekiyor.

11.03.2014

Hessen Anayasayı Koruma Dairesi – Çelişkiler açıklığa kavuşturulmadı

Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi, bugün ve yarın bir kez daha duruşmanın merkezinde yer alıyor. Bugün Eyalet Dairesi çalışanı Temme’nin amirlerinden biri sorgulandı, yarınsa ilk olarak eski direktörü Irrgang ve ardından bir kez daha Temme sorgulanacak. Temme’nin eskiden bir üstü olan tanıksa şu anda hasta ve daha sonra sorgulanmak durumunda.

Ama ilk olarak soruşturmayı yürüten polisin, Temme’nin 2006 yılında Kassel’deki internet cafe’yi ziyaretini yeniden canlandırdığı bir video gösterildi. Özellikle Temme’nin kafeden ayrılmasının kısa süre öncesinde bir kez daha arkasını döndüğü, tezgaha parayı koyduğu ve bu esnada boyunun uzunluğundan dolayı görünür şekilde tezgaha eğildiği sahne anlamlıydı. Temme (bu filme göre de) tezgahın arkasında yatmakta olan ağır yaralı veya ölü Halil Yozgat’ı görmüş olmalıydı. Temme’nin tezgahın arkasını görmediğine dair tasviri böylece daha da inanılmaz bir hal aldı. İfadelerinin tutarsızlığı eski amirinin sorgusu sırasında daha da açıklık kazandı. Eski amiri cinayetin sonrasındaki pazartesi günü kendi amirinin emri üzerine Temme’ye Devlet Güvenliği Dairesi’nden cinayetle ilgili bilgi edinme görevini vermişti. Anayasayı Koruma Dairesi, öldürülen kişi “Kassel’de yaşayan bir Türk” olduğundan cinayetin İslamcı bir arka plana sahip olup olmadığını açıklığa kavuşturmak istiyordu. Temme amirine “Almanya çapında bir cinayet serisi” veya “bir seri katil cinayetinin” söz konusu olabileceğini söylemişti, ama amiri onun bunu ne zaman söylediğini ve bu bilgileri nereden edindiğini tam bilmiyordu. Her ihtimalde sorup öğrenmemişti.

Temme, internet kafede daha önce bulunmuş olduğundan bahsetmemişti. Internet kafeler zaten “çok sayıda yabancının da yaşadığı bölgelerde“ bulunduklarından çalıştığı dairenin çalışanları tarafından kullanılmamalıydı. Tanığın verdiği bu bilgiler, Hessen Eyalet Dairesi’nde çalışmaların ne derece düşük ve ırkçı önyargıların etkisindeki bir seviyede yürütüldüğünü ortaya koyuyordu.

Bunun yanında tanığın Temme’ye verdiği görevle ilgili ifadesi, Temme’nin haftasonunun ardından Emniyet Müdürlüğü’nde bulunduğu, ama cinayetten en fazla laf arasında söz ettiğine dair vermiş olduğu ifadeyle de taban tabana çelişiyordu. Temme buna ilaveten (yine tanığın ifadelerine ters olarak) sadece bu internet kafeye gitmeye izni olmadığını ve bunun somut sebebinin gözetlenen kişilerin gidip geldiği bir camiye yakınlığı olduğunu da iddia etmişti.

Tanığın ifadeleri aynı zamanda Eyalet Dairesi’nin diğer çalışanlarının da Temme ile yaptıkları konuşmalara dair verdikleri bilgilerle çelişiyordu. Anayasayı Koruma Dairesi halen aydınlatma yerine karışıklık yuvası olmayı sürdürüyor.

Eyalet Dairesi’nde kuşkusuz dikkat çekici ve karakteristik olansa uzun bir süre boyunca soruşturma görevlilerine yalan söylemiş olan ve bugün hala “bir şey görmediğini” öne süren Temme’nin mesleki anlamda nasıl değerlendirildiği: Hırslı ve çalışkandı biriydi, bu yönü amirleri tarafından takdir ediliyordu ve hatta kısmen örnek alınacak biri olarak bile görülüyordu.

27.02.2014

Yalanlar ve Masum Gösterme Çabaları IV 1/2: Mandy Struck kaçamak cevaplar vermeye devam ediyor; mahkemeyse onu sıkıştırıyor.

Bugün tanık Mandy Struck ifade vermeye devam etti. Struck mahkeme başkanının özgeçmişi, Chemnitz’deki Nazi camiası ve diğer konulara dair sorularına yanıt verdi. Yine görünür şekilde rolünü olduğundan azmış gibi göstermeye çalışıp üç „konuğunun“ kimlikleri ve geçmişleri hakkında bir fikri olmadığını, onları bir daha hiç görmediğini ve 2011/2012 yıllarında da Zschäpe, Mundlos und Böhnhardt’ı yeniden tanımadığını iddia etti.

Struck 2003 yılında önce kriminal polis, sonra da bir hakim tarafından sorguya çekilmişti, çünkü soruşturmalar „Üçlü“ ile bağlantısı olduğunu ortaya çıkarmıştı. Bugün inatla o zamanlar kimlerin söz konusu olduğundan haberi olmadığını iddia etti. Mahkeme Heyeti Başkanı Hakim Götzl, Struck’u iddiasının inanılmaz olmanın da ötesinde olduğu konusunda defalarca ve çok sert şekilde uyardı. Ne de olsa o zamanlarki tutanaklarda üçlünün isimleri geçiyordu, fotoğrafları vardı, sahte belgeler vs. söz konusuydu. Struck iddiasında diretmeye devam etti.

Başkanın Nazi camiasından tanıkların apaçık yalanlarını ve olayları hatırlamadıklarını öne sürmelerini daha fazla kabul etmemesi ve eleştirel şekilde sorgulaması müdahil davacılar açısından çok memnuniyet vericiydi. İlginç olan tam da ifade vermeyi reddetme şansına sahip olan ve mahkemede avukatıyla birlikte bulunan Struck’un, yalan ifade sebebiyle muhtemelen ceza alacak şekilde kendi kendini köşeye sıkıştırmasıydı.

Başkanın uzun süren sorgusunun ardından müdahil davacılar akşamüstü sorgularına başlayabildiler. Ama fazla ileri gidemediler, çünkü hem Struck buna yine engel oldu hem de Federal Savcılık ve savunma, örneğin Struck’un camiadaki rolüyle ilgili soruların konuyla ilgisi olmadığı iddiasıyla birçok kez araya girdi. Bu apaçık şekilde saçmalıktı, ama sorguyu ancak 16:30’a doğru sonlandırılacak kadar geciktirmeye yetti. Struck’un sorgulanmasına başka bir zaman devam edilecek.

26.02.2014

Yalanlar ve Masum Gösterme Çabaları IV – Mandy Struck

Bugün ilk olarak Federal Kriminal Dairesi’nden silah bilirkişisi Nennstiel yeniden dinlendi. Nennstiel Frühlingstraße’de bulunan Ceska ve Bruni tabancaları, NSU cinayet serisinin cinayet silahları olarak daha önce teşhis etmişti. Bugün Heilbronn’daki Michèle Kiesewetter cinayeti ve Michale Arnold’a cinayet teşebbüsünde kullanılan iki silahla ilgili kendi çalışmalarını anlattı. Silah bilirkişisi burada da Frühlingstraße’de bulunan iki silahı cinayet silahları olarak teşhis etti.

Nennstiel’den, Frühlingstraße’de bulunan Ceska ve Bruni tabancalarının NSU cinayet serisinin cinayet silahları olarak teşhis edişini bir kez daha anlatması da istendi. Çünkü bilirkişi Pfoser bir kaç hafta önce sözlü bir sunumunda, yazılı raporun netliği gözönüne alındığında kaçınılması mümkün görünen kimi karışıklıklara neden olmuştu (bkz. 04.02.2014 tarihli rapor). Nennstiel bir kez daha çok anlaşılır şekilde mermi izlerindeki uyuşmaları gösterdi. Bu uyuşmalar sayesinde iki silahı net şekilde cinayet silahları olarak teşhis etti ve bu sayede soruya açıklık kazandırdı.

Birden çok müdahil dava temsilcisi, Thüringen eyalet meclisinin NSU araştırma komisyonuna sunulan tanık Tino Brandt’la ilgili çeşitli belgelerin davada delil olarak kullanılması için dilekçe verdiler. Brandt, „Thüringen Vatan Koruma“nın başı ve Anayasayı Koruma Dairesi’nin muhbiriydi ve önümüzdeki haftalarda Münih’te tanık olarak ifade verecek. Diğer delil talepleri Zschäpe’nin olası saldırı hedeflerinin araştırılmasına ve „Pembe Panter“ itiraf videolarının hazırlanmasına katılımını kanıtlayan delillere yönelikti.

Akşamüstü tanık Mandy Struck ifadesine başladı. Kendisine karşı halen terörüst örgüt NSU’ya destek vermekten soruşturma yürütüldüğünden susma hakkına sahipi. Struck yine de ifade verdi, kendi hikayesini anlatmak istediği ortadaydı. Sorgu üç saatten fazla sürdü ve yarın devam edilecek. Bugünden açıklık kazanan, Mandy Struck’un da oynadığı rolü sistematik şekilde önemsiz göstermeye çalışması, her fırsatta hatırlamadığını öne sürmesi ve bu esnada inanılır olmadıkları ortada olan hikayeler anlatmasıydı.

1994 yılından itibaren en çok o zamanlarki erkek arkadaşı üzerinden, fazla politik olmayan Nazi dazlak camiasına girmiş ve onlara tamamen adapte olmuştu. Daha sonraları tüm Nazi çevresi politize olmuştu, örneğin konserlerin düzenlendiği yerler sadece gösterilere katılan kişilere haber veriliyordu. Ancak sağcı gösterilere ilk olarak 1999/2000 yıllarında katılmıştı.

Bir akşam bir „yoldaş“ kapısının önünde durup „işleri yüzlerine gözlerine bulaştıran“ üç „yoldaş“ geceyi orada geçirebilir mi diye sormuştu. Daha fazlasını bilmemesi gerekiyordu. Bu kişileri konaklamaları için Max Floarian Burkhardt’a götürmüştü, bu onun için „yoldaşlık yardımıydı“. Struck yine de üçünden sadece birini görünüşünden tanıdığını, isimlerinin kendine hiç söylenmediğini ve kendisinin de Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos’u bu üçlü olarak teşhis etmediğini öne sürdü.

Ancak „yoldaşlık yardımı“ yüzünden hiç duraksamadan üçüne kalacak yer sağlanmasına ortak olmuş, yanlış resimle yeni bir kimlik başvurusu yapılmasına yardım edip bu kimliği nüfus dairesinden teslim almış ve Zschäpe’ye kendi sağlık sigortası kartını ödünç vermişti.

Bir kaç hafta sonra Chemnitz Nazi çevresinde Jena’lı Nazilerin Chemnitz’de saklandığına dair bir çok dedikodu dönmesine ve kadından Burkhardt’la olan ilişki kavgasına müdahale etmesini bile rica etmiş olmasına rağmen üç „konuğun“ isimlerini hiç öğrenmemişti. Birkaç hafta sonra Burkhardt’tan ayrılmış ve polis tarafından sorgulanana kadar üç konukla ilgili bir daha hiçbir şey duymamıştı.

Struck görünür şekilde kendi rolünü olabildiğince önemsiz göstermeye çabaladı. Ancak Chemnitz camiasında bütünüyle önemli bir rol oynadığı dosyalardan açıkça anlaşılıyordu. Mahkeme Heyeti Başkanı Götzl de anlattığı her şeye inanmadığını belirtti. Tanığın sorgusunun yarın nasıl devam edeceği merak uyandırıcı.

25.02.2014

„Lanet silahı onlara ben temin ettim“

Bugünkü duruşma gününün ana konusu tanık Andreas Schultz’un ifadesini almış olan iki polis memurunun sorgusuydu. Susturuculu Ceska’yı sanıklar Wohlleben ve Schultze için tedarik eden Nazi tanık Schultz, 28.01.2014 tarihli soruşturmada kendini suçlu çıkaracağı için ifade vermeyi reddetmişti. Şimdi zamanında vermiş olduğu bilgiler polis memurları tarafından aktarılıyordu. Wohlleben’in savunması buna mani olmaya çalışmadı.

Thüringen Eyalet Kriminal Dairesi’nden Kriminal Başkomiser Bernhard, Schultz’un ilk sorgusunda görev almıştı. Schultz o ifadesinde önce bir silah tedarik ettiğini tamamen inkar etmişti. Ancak daha sonra yeni işi, ilişkisi ve varlığı ile ilgili açıkça endişeye kapılmış ve „Lanet silahı onlara ben temin ettim“ diye ilan ederek inkarına son vermişti.

Daha sonraki sorgularda Wohlleben ve Schultze’nin aleyhine konuşmaya devam etmişti. Wohlleben Schultz’un kimliğini daha sonra Carsten Schultze olarak teşhis ettiği bir eşlikçiyle birlikte ona gelmiş ve bir silah istemişti. Schultze daha sonra 50 mermilik cephaneyle birlikte bu silahı teslim almıştı. Ancak bu sorguda Schultz hala silahı 2.500 Alman Markı karşılığında „bir Yugoslav’dan“ satın aldığını söylüyordu ve silahla birlikte sipariş edilen susturucudan bahsetmemişti. Wohlleben, Böhnhardt, Mundlos, Zschäpe, Kapke ve çevresini Thüringen Vatan Koruma’nın politik olarak aktif Nazileri olarak tanıyordu. Kendisiyse anlattığına göre daha çok „tecrübe peşindeydi“. Schultz’un verdiği diğer ifadeleri anlatacak olan bir polis memuru zaman darlığından geri gönderildi ve başka bir zaman dinlenecek.

Yarın, hakkında halen terörist bir örgütü desteklekten soruşturma yürütülen tanık Mandy Struck dinlenecek. Müdahil dava temsilcileri soruşturma dosyalarının sunulmasını talep etmişti. Federal Başsavcılık karşı çıkarak bunun yerine 2013 Mayıs’ından hiçbir şey ifade etmeyen ve ilave soruşturmalara yol açmayan bir soruşturma raporunu sunmuştu.

Bu rapora göre Struck’a karşı süren davaya 2013 Mayıs’ında bile son verilebilirdi. Mandy Struck’a ve destekçi olduklarından şüphelenilen diğer kişilere karşı yürütülen soruşturma sadece biçimsel olarak sürdürülüp herhangi bir zamanda sessiz sedasız şekilde sona mı erdirilecek yoksa yoğun şekilde soruşturulacak mı, dava katılımcıları için tamamen belirsizdi. Struck’un kimi somut destek faaliyetleri kanıtlanmıştı, ancak zaman aşımına uğramışlardı. Yani herşeyden önce NSU ile olan bağlantı ve onlara verilen desteğin ne kadar sürdüğü soruları önem taşıyordu. Federal Savcılık burada bir kez daha tüm dava katılımcılarını belirsizlik içerisinde bıraktı.

20.02.2014

Günün ilk tanığı Max-Florian B. oldu. B.’nin Mundlos’a bir pasaport için kimlik bilgilerini ve başka belgeleri vermek suretiyle NSU’yu desteklemiş olmasından şüpheleniliyor. Bu nedenle hakim karşısında bilgi vermeyi reddetme hakkına sahipti ki öyle yaptı. Buna rağmen daha önce polise kapsamlı bilgiler vermişti ve böylelikle onu sorgulamış olan polis memurlarının tanık olarak ifadeleri alındı.

7.11.2011’de, Mundlos ve Böhnhardt’ın ölümlerinin üç gün ardından gerçekleşen ilk sorguda Zschäpe und Mundlos’la tesadüfen tanışmış olduğunu, bir geceliğine evinde kaldıklarını ve belgeleri ondan çaldıklarını iddia etmişti.

İki hafta sonra Federal Kriminal Dairesi’nin gerçekleştirdiği bir sorgudaysa üçlüyü „yoldaşlar“ olarak ağırlamış olduğunu itiraf etmişti. Onu, Uwe Mundlos’a pasaportunu teslim etmeye de ikna etmişlerdi. Ama daha sonra da Mundlos’la düzenli olarak telefonlaşmıştı. 2009/2010’a kadar kendisine ziyarette bulunmuşlardı ve -daha çok bilinçsiz şekilde- başka kişisel bilgilerini de onlarla paylaşmıştı.

B., üçlünün işlediği suçlar hakkında bir bilgisi olmadığına yemin etti; kendisinin de daha sonraları sağ görüşle ilgisinin kalmadığınıı söyledi. NSU’nun suçlarını farkında olmadan desteklemiş olmaktan üzüntü duyuyor ve aydınlatma çabalarına yardımcı olmak istiyordu. B. gerçekten de yetkililerle defalarca buluşup bilgi vermişti, yine de çoğunlukla ancak kendisinden somut bilgiler istendiğinde yapıyordu bunu. Bunun sebebi aradan geçen uzun zaman ve hafızasındakileri bastırma mı, yoksa B. gerçekten daha fazla şey biliyordu, hala biliyor ve bu yüzden olayların aydınlatılmasına yardımcı olabilir mi, şu ana kadar açıklığa kavuşmadı. B.’nin sorgularından çoğunu yürüten memur önümüzdeki haftalarda sorgulanacak.

Her ihtimalde Max-Florian B.’nin şahsında ve Chemnitz’den çok sayıda başka Nazi’nin destek faaliyetleriyle ilgili anlattıklarından, NSU’nun güvenebileceği ne kadar çok destekçiye sahip olduğu yeniden açıklık kazandı. Bunun sadece üçlünün ortadan kaybolmasının sonrasındaki ilk zamanlar için değil, cinayetler sürecinde de geçerli olduğunu varsaymak mümkündü. B. özellikle André Eminger ile ilgili ifadeler vermiş ve bu kişinin „üçü“ ile daha uzun süre bağlantıda kaldığını ve ona 2010 sonlarında Nazi deyişleri içeren bir SMS gönderdiğini söylemişti.

Sonlara doğru müdahil davacılar Mandy Struck’a karşı dosyaların delil olarak kullanılabilmesi talebinde bulundular. Struck da NSU’yu desteklemekle suçlanıyor ve önümüzdeki hafta tanık olarak ifade verecek.

19.02.2014

Konu bir kez daha tanık Liebau

Bugün ilk olarak tanık Liebau’yu sorgulamış olan iki polis memuru ifade verdi. Liebau, Ralf Wohlleben ve Carsten Schulze’nin iddialara göre NSU’nun kullandığı cinayet silahını tedarik ettikleri ve Nazi çevresinin alışveriş yaptığı dükkanını işletiyordu. Mahkemede, Wohlleben veya Schultze’nin kendine silahlarla ilgili herhangi bir şey sormadıklarını öne sürmüştü. Polise verdiği ve silahların sözünün birden çok kez geçtiği ifade sorulduğunda, orada kurusıkı tabancaların ve gaz silahlarının kastedildiğini iddia etmişti. Bunun dışında polis memurları tarafından baskıya maruz kaldığını söylemişti (7.11.13 ve 29.1.14 tarihlerinde konu hakkında bilgi vermiştik).

Memurların sorgusu, Liebau’nun kaçamak sözler sarfettiğini gösteriyordu. Liebau polisteyken önce hiçbir şey hatırlamadığını öne sürmüş, ama daha sonra Wohlleben’in ona bir silahtan bahsetmiş olduğunu en azından „reddetmemişti.“ Genel olarak Nazi camiasının üyeleri tarafından da kendisine sıklıkla silahlar hakkında soru soruluyordu. Sözünü ettikleri arasında Kosova Savaşı’nda kullanılan silahları tedarik edebilen bir „Sırp veya Hırvat“ da vardı. Yani her ihtimalde kurusıkı tabancaların sözkonusu olduğuna dair mahkemede verdiği beyan, açık şekilde yalandı. Müdahil davacılar bu nedenle bu yalan ifadenin tutanağa geçirilmesi için halihazırda talepte bulunmuşlardı.

Liebau burada sorgulanan tanıklar içinde hatırlamama, inkar etme ve olayları önemsizmiş gibi göstermeye çalışma oyununu oynayan ilk kişiydi. Mahkemenin onun peşine düşmesi bu yüzden memnuniyet vericiydi. Bununla birlikte Liebau’nun daha polisteyken „hafıza eksiklerine“ oynamış olması da bugün açıklık kazandı. Henüz mahkeme tarafından gerçekleştirilen sorgusunda kendisine daha az hoşgörülü şekilde davranılmış olmasının nedeni buydu.

Başka bir polis memuru, Beate Zschäpe’nin oturduğu evde Ocak 1998’de gerçekleşen bir aramayı anlattı. Arama sırasında çeşitli silahların (tatar yayı, sapan, çok sayıda bıçak vs.) yanında Reich’ın sembolü olan savaş bayrağı ve „Pogromly“ oyununun bir örneği de bulunmuştu (konuyla ilgili olarak bkz. dünkü rapor). Buluntular bir kez daha gösteriyordu ki Zschäpe de henüz 1998 yılındayken Nasyonal Sosyalist ideolojiye sıkıca bağlı ve son derece şiddet eğilimliydi.

Açıklamalar ve dilekçelerle devam edildi. Avukat Dr. Daimagüler müdahil davacılar için Polenzstraße’deki kadın komşunun sorgusu ve orada altı çizilen „Alman Normalliği“ ile ilgili bir açıklamada bulundu (bkz. 3.2.2014 tarihli rapor). Avukat Stolle, Heilbronn’daki iki cinayet kurbanının, kasıtlı bir saldırının mı hedefi yoksa polise yönelik genel bir saldırının tesadüfi kurbanları mı olduklarının (bkz 21.1.2014 tarihli rapor) aydınlatılmasına devam edilmesi için bu iki memurun üstlerinin sorgulanması talebinde bulundu.

Son olarak avukat Başay, Baden-Württemberg Eyalet Kriminal Dairesi’nin „soruşturma grubu çevresinden“ kadın bir memurun, NSU’nun Baden-Württemberg bağlantılarıyla ilgil olarak sorgulanması için dilekçe verdi. Konuyla ilgili ifadeler arasında bir tanığın Heilbronn’daki saldırı sırasında yaklaşık 35 km uzakta Beate Zschäpe’yi gördüğüne dair ifadesi de vardı.

18.02.2014

„Pogromly“ oyunu ve diğer konular

Bugün Federal Kriminal Dairesi’nden üç polis memuru ifade verdi. Memurlardan ilki “Üçlü”nün 1998 yılında ortadan kaybolmasından bu yana kaldıkları bilinen evlere dair özetleyici bir kayıt tutmuştu. Kendinden önceki tanıklar gibi bu polis de kendisi soruşturma yürütmemiş, sadece meslektaşlarının soruşturmalarını özetlemişti. “Üçlü”nün hem ortadan kaybolmalarının hemen ardından Chemnitz’de hem de daha sonraki yıllarda Zwickau’dayken, onları evlerinde ağırlayan, onlar için ev kiralayan veya kimlik bilgilerini onların kullanımına sunan çeşitli “yoldaşların” desteğine güvenebildikleri, tanığın raporundan açıkça anlaşılıyordu.

Zschäpe’nin savunması, tanığın ifadesinin üç kişinin ortadan kaybolduktan sonra sürekli olarak birlikte yaşadıklarını ispatlamadığı görüşündeydi. Savunma, görünüşe göre bunun terörist birlik NSU’ya yönelik suçlamayı zayıflattığına inanıyordu. Buna karşılık tam da Zwickau’daki evlerle ilgili ve yine bu evlerde, Zschäpe’nin grup yapısına dahil olduğunu belgeleyen yeterli sayıda kanıt bulunmuştu.

Bir başka polis memuru, Mundlos’un Monopoly’nin Nazi yanlısı ve Yahudi düşmanı bir versiyonu olarak icat ettiği ve daha sonra “Üçlü”nün destekçileri tarafından onlara maddi destek sağlamak için satışa sunulan “Pogromly” oyununu ayrıntılı şekilde tanıttı. Tanık, oyunun insanlık düşmanı ve Nasyonal Sosyalist içeriklerini tüm ayrıntılarıyla anlattı. Oyunda örneğin orijinal Monopoly’deki tren istasyonlarının yerini konsantrasyon kampları alıyor, sokaklara yeni evler inşa etmek yerine şehirler “Yahudilerden temizleniyor”, “serbest park” alanının yerini “Führer’i ziyaret” alıyordu. Müdahil davacılar oyunun aslını mahkeme salonunda görmek istediler.

Son olarak ifade veren üçüncü tanık, toplanan delillere göre Ceska tabancanın satışıyla ilgileri bulunan tanıklar Theile ve Länger’in kişiliklerine yönelik soruşturmaları yürütmüştü. Tanığın raporu, Theile ve Länger’in özellikle Böhnhardt’la geçmişteki ilişkilerine ve sağ görüşe sahip olduklarına dair belirgin ipuçlarının yanısıra, yasadışı (ve doğrudan silah ticareti yapan)çevrelerle ciddi bağlantıları olduğunu da gösteriyordu.

17.02.2014

Olayların aydınlatılması sona mı erdi? Sonuçlar ölçülebilir nitelikte mi?
NSU’nun seri cinayet ve saldırılarında yaralananlar ve kurban yakınları olayların tüm ayrıntılarıyla açıklığa kavuşturulmasını talep etmeye devam ediyor ve soruşturma makamları ile siyasi sorumluları eleştiriyorlar.
NSU tarafından öldürülenlerin yakınları, olaylarda yaralananlar ve mağdur avukatları, Federal Şansölye Angela Merkel’in “olayların ayrıntılı bir şekilde aydınlatılacağı” yönündeki vaadinden iki yıl sonra gözleri açan nitelikte bir ara bilanço çıkardılar.

Federal Şansölye Angela Merkel, NSU’nun cinayet eylemlerine ve bombalı saldırılarına kurban olanlar için 23 Şubat 2012 günü Berlin’de düzenlenen anma töreninde “Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Şansölyesi olarak size söz veriyorum: Cinayetleri aydınlatmak, bunlara yardımcı olanları ve arka plandaki isimleri ortaya çıkarmak ve tüm failleri hak ettikleri şekilde cezalandırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Yetkili tüm Federal ve eyalet birimleri büyük bir hızla bunun için çalışıyorlar.”

Bütün katılımcılar böylesine bir çalışmanın kapsamlı olacağının ve zaman alacağının bilincindeydi. Ancak, NSU’nun varlığı resmi olarak yalnızca iki yıldan bu yana bilinmekle birlikte, yapılacaklar listesindeki maddelerin üzerinin çizilmesine çoktan başlandı. Kurban yakınlarının ve yaralıların haklı menfaatleri -bilhassa olayların aydınlatılması- Federal Savcılık tarafından “can sıkıcı bir madde” olarak çoktan en sona atıldı. Elzem olan siyasi ve toplumsal tartışmalar Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu’nun raporuyla birlikte neredeyse kapanmış görünüyor. Araştırma Komisyonunun tekrar oluşturulmasına ilişkin ana talep Federal Meclis’in büyük bir çoğunluğu tarafından reddediliyor. Kurban yakınlarının ve yaralıların önemli soruları halen cevap bulmuş değil:

NSU ağında kimler faaliyet gösteriyordu? Yurtdışı ile hangi ilişkiler kurulmuştu? Olay bölgesinde kimler yardımcı olmuştu? Kurban seçimi nasıl gerçekleşiyordu?

NSU kendisini nasıl finanse ediyordu? Eylemlerini planlarken ve uygularken devletin parasından yararlanmış mıydı?

Gizli istihbarat teşkilatları 1998 yılı ile 4 Kasım 2011 tarihleri arasında ne kadar ve hangi bilgilere sahiptiler? Muhbirler ya da muhbirlerden sorumlu yetkililer eylemleri teşvik ettiler mi, mümkün kıldılar mı, eylemlerin üzerini örttüler mi?

Thüringen’deki Neonazi çevreleri ile yakın ilişki içinde olan yedi muhbire ilişkin dosyalar 11 Kasım 2011’de niçin imha edildi?

Siyasi sorumlular, bu sorulara cevap arayan kurban yakınları karşısında, sürekli olarak Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi nezdindeki Beate Zschäpe davasına ya da soruşturma birimlerinin çalışmalarına işaret ediyorlar. O tarafta ise, özellikle Federal Savcılık bu soruları dava dışında tutmak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor ve ceza mahkemesinin bir araştırma komisyonu olmadığına dikkat çekiyor.

Dosyalar açığa vurulmuyor

Dosyaların -sayısı bilinmeyen diğer zanlıların dosyalarının- incelenmesi fiilen mümkün kılınmıyor ya da buna izin verilmiyor. Soruşturmaların başlangıcında, yaralılar ve NSU tarafından öldürülenlerin ailelerine karşı işbirliği ve şeffaflığa büyük önem verdiğini göstermeye çalışan Federal Savcı, bugün adeta bir at gözlüğü takmışçasına tüm aydınlatma çabalarını bloke etmeye çalışıyor. Federal Savcının bu çabası, yalnızca dava iddianamesindeki noktaların halledilmesinin ötesinde bir çabadır.

Federal Savcı, böylelikle NSU kurbanlarının haklı menfaatlerini ve haklarını göz ardı etmektedir. Federal Savcı, görünüşe göre bu hakları gereksiz bir dava yükü haline getirmekte ya da iddianamenin yüzeysel bir şekilde kabul edilmesi çerçevesinde adeta bu hakları bir figüran seviyesine düşürmektedir.

Bu izlenim yalnızca Federal Savcının davranışlarıyla sınırlı değildir. 21 Şubat günü Federal Meclis’teki Genel Kurul toplantısında NSU olayından çıkan sonuçların yeniden ele alınması ve tartışılması öngörülmüştür. Bu toplantıda, tüm Meclis gruplarının büyük bir mutabakatla bir önceki yasama dönemindeki Araştırma Komisyonunun tavsiyelerinin gerçekten uygulanmasına vurgu yapmaları beklenmektedir. Ancak, bahsekonu raporda katılımcılar, soruşturma makamlarının, basının ve toplumun sergilediği başarısızlıkta yapısal ve kurumsal ırkçılık sorununun açık bir şekilde bir neden teşkil edip etmediği konusunda mutabakata varamamışlardı. Ortaklaşa ifadeye dökülen sonuçlar -şayet günün birinde uygulamaya konulursa- özellikle bu temel sorunu çözemeyeceklerdir. Yaralıların ve NSU tarafından öldürülenlerin aileleri komisyon raporu sunulurken bu noktaya işaret etmiş ve çok daha kapsamlı sonuçlar çıkarılmasını talep etmişlerdir. Ancak şimdi, siyaset sahnesinde de yapılacaklar listesindeki maddelerin üzerinin çizilmesine başlanması öngörülüyor. Şayet soruşturma makamlarının ve siyaset çevrelerinin cevabı bu olacaksa, Almanya’da her gün yeniden meydana gelen -bazen ölümcül boyutlara ulaşan- sağcı şiddette bir değişiklik olmayacaktır.

Talebimiz aşağıdadır:

Soruşturma makamlarının davranışlarında aydınlatma ve şeffaflık yönünde bir U-dönüşü meydana gelmelidir.
Kurumsal ve yapısal ırkçılık konusuna ve bununla mücadelede etkin mekanizmaların teşvik edilmesine ilişkin olarak Federal Meclis’te (örneğin İngiltere’deki Macpherson Komisyonu benzeri) en az bir adet araştırma komisyonu kurulmalıdır. Mesele neredeyse tüm toplum kesimlerini ilgilendirmektedir. Etkin çözümler için bilimsel dayanağı olan, partiler üstü ve toplumsal bir tartışmaya ihtiyaç vardır.

Bayan avukatlar:

Seda Basay, Antonia von der Behrens, Christina Clemm, Doris Dierbach, Barbara Kaniuka, Seyran Kerdi-Elvan, Angelika Lex

Bay avukatlar:

Serkan Alkan, Prof. Bernd Max Behnke, Thomas Bliwier, Önder Bogazkaya, Dr. Mehmet Daimagüler, Hasan Dilman, Dr. Björn Elberling, Berthold Fresenius, Carsten Ilius,  Ali Kara, Alexander Kienzle, Detelf Kolloge, Stephan Kuhn, Stephan Lucas. Yavuz Narin, Ogün Parlayan, Jens Rabe, Eberhard Reinecke, Aziz Sariyar, Sebastian Scharmer, Reinhard Schön, Kiriakos Sfatkidis, Isaak Sidiropoulos, Peer Stolle, Bilsat Top, Turan Ünlücay