01.10.2014

Yarınki duruşma, Mahkeme Heyeti Başkanı Hakim Götzl’ün hastalığı nedeniyle iptal oldu. Muhbir yöneticisinin bugünkü sorgusuna yaklaşık bir saatin ardından ara verildi. Bu dava haftasıyla ilgili kısa bir raporu yakında yayınlayacağız.

24.09.2014

Muhbir ve Thüringen Vatan Koruma kurucusu Tino Brandt’ın sorgusu ve Anayasayı Koruma Dairesi’nin nelerle ilgilenip ilgilenmediği hakkında

Tino Brandt’ın sorgusunun son günü, NSU-Anayasayı Koruma sakandalını tüm boyutuyla gözler önüne serdi. Brandt, 1995 yılından 2011 yılında maskesinin düşürümesine kadar dairenin „en iyi“, „en önemli“, en „etkili“ „baş“ kaynağıydı. Bugün hala Nazi ideolojisine inanan ikiyüzlü muhbir, bu süre içerisinde hala „bilgi“ olarak geçecek kadar denetlenebilir ve aynı zamanda sadece doğru bulduğu, yerel ve ülke çapındaki Nazi camiasını tehlikeye düşürmeyecek bilgiler vermeyi öğrenmişti. Daha da ötesi devletten eline en azından 140.000 Euro geçmiş ve bu miktarın önemli bir kısmını yönettiği Nazi örgütlerinin gelişimi için kullanmıştı.

Wohlleben’in avukatı Klemke, Brandt’a yapılan ödemelerin ne önemi olduğunu zevkle sordu: Brandt’a göre devletin NPD üyelik aidatlarının ödenmesi ve NPD Ulusal Birliği içerisinde çoğunlukların belli bir politikanın yaptırımı yönünde etkilenmesi için kullanılmıştı. Bu soruların Wohlleben’in savunmasının işine, yasağı halen yürütlükte olan NPD’nin savunmasından daha az yaraması, Wohlleben ve savunmasının NPD ile olan bağını bir kez daha gösterdi. NPD’nin radikalleşmesinin kısmen muhbirler sonucunda gerçekleştiği tabii ki sürmekte olan davada da rol oynayacak. Bir kez daha politika yapmak, görünen o ki Brandt’ı keyiflendirdi.

Brandt, Anayasayı Koruma’nın henüz işe alma görüşmesinde Nazi camiasının işlediği suçlarla hiç ilgilenmediğini, onun yerine sadece gösteriler ve yönetim kadroları ile ilgilendiğini açıkça ortaya koyduğunu anlattı. Brandt onlara, dairenin başka şekillerde de kolaylıkla ele geçirebileceği bilgiler vermişti. Bu bilgiler kesinlikle güvenilirdi. Münih’teki duruşmanın dosyalarından Brandt’ın verdiği bilgilerden hiçbirinin işlenen suçların açığa çıkarılmasına ya da tutuklanmalara bile yol açmadığı ortaya çıktı. Brandt’ın kendisi ortadan kaybolan üçlü, yani Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos tarafından belli bir telefon kulübesinden aranması gerektiğini, yani kulübenin dinlenen telefonunun doğrudan üçlüye ulaştığını anlattığında bile onları tutuklamayı denememişlerdi.

Brandt’ın şimdi kendisi ve yoldaşlarının sadece politik faaliyette bulunduklarını söylemesi açık bir yalan: Brandt, Spiritus Rector adı altında, o zamanlar ülke çapında militan bir Neonazi ağına bağlı olarak „Gesinnungsgemeinschaft der Neuen Front“u (Yeni Cephe’nin Görüş Birliği), ardından „Anti-Antifa Ostthüringen“i ve daha sonra da „Thüringen Vatan Koruma“yı kurmuştu. Bu örgütlerden varsayılan politik muhaliflerin „düşman adresleri“ toplanmış, tahrik propagandaları yapılmış ve politik muhaliflere karşı kitle halinde ve büyük bir şiddet uygulanmıştı. Başka bir muhbir Brandt’ın Nazi camiasının kimi yerlerinde „kundakçı“ olarak tanımlandığını vurguladı. Brandt bugün hala Güney Afrika veya Fransa’daki atış talimlerinden gurula bahsediyor.

Mahkeme Tino Brandt’a soru sormak konusunda çekimser kaldı. Brandt’ın üçlünün kaybolmasının ardından kendi kendine ve başkalarıyla nasıl bağış topladığına ve yukarıda bahsi geçen telefon randevusunun nasıl ayarlandığına dair ayrıntılı açıklamalarıyla yetindi. Federal Savcılık, beklendiği üzere hiç soru sormadı, kendi çizgisine uygun şekilde suçlamayı sessizce ve herhangi bir eleştiri olmadan Anayasayı Koruma ve polise yönlendirdi.

Sadece müdahil davacılar, burada inançlı bir Nazini sadece kendi istediklerini anlattığını ve hala herkesi oyalamaya çalıştığını belirtti. Bununla birlikte doğal olarak Zschäpe’nin mahkumiyetini ağırlaştırma eleştirisiyle karşı karşıya kaldılar. Bu tehlikenin büyük oranda abartılıyor olabileceği bir yana, daha basit bir mahkumiyet her durumda politik sorumluların ve NSU’nun diğer destekçileri ve üyelerinin korunması pahasına elde edilemez.

Bunun ardından muhbir Brandt’ın önemsiz bilgiler iletmesine rağmen nasıl olup da bu kadar uzun süre Anayasayı Koruma için çalışabildiği soruldu. Bu görevi sırasında Thüringen’in iç politik durumuyla da açıklanabilirdi. Yönetim ve İçişleri Bakanlığı agresif bir komünizm karşıtlığının etkisindeydi. Sağcı oluşumların yapılarını izleme görevine de sahip olan, açık şekilde sağ suçlara karşı kurulmuş olan bir polis birliği feshedilmişti. Nazi örgütleri sistematik olarak masum gösteriliyor, anti-faşistler politik takibe maruz kalıyordu. Yıllar boyunca Thüringen Vatan Koruma tarafından saldırıya uğrayan Papaz Lothar König ve Gençlik Birliği, sonraki Nazi katillerinden daha çok ara bozucu olarak görülüyordu. Alman olmayanlara yönelik kundaklamalar ve azınlık düşmanlığı, iltica hakkının ortadan kaldırılması için bir argüman olarak kullanılıyordu.

Bu politika bugün de sürdürülüyor ve üstelik sadece König’e karşı Dresden’deki Nazi yürüyüşüne karşı angajmanı nedeniyle açılan akıl almaz ceza davası ile de değil. Anayasayı Koruma Dairelerinin muhbir politikası bugüne kadar korundu, böylece Nazi örgütleri devletin paraları ve devlet tarafından paraları ödenen fonksiyonerlerle finanse ediliyor. Ve bugün hala mültecilere karşı ırkçı tecrit politikasına devam ediliyor. NSU’nun işlediği suçlar ve devletin ortak sorumluluğuna karşılık verilecek cevap, sürekli olarak Almanya’da yaşayan herkesin seçim hakkını, Almanya Genel Seçimi de dahil olmak üzere nihayet yürürlüğe sokmak olurdu. Böylesi bir adım, skandaldan çıkarılan ve sadece göstermelik konuşmaları veya yetkilerini kullanmaları konusunda güvenilmez olan devlet dairelerinin yetkilerinin genişletilmesini aşan ilk sonuç olurdu.

Ama Alman hükümeti politik katillere karşı, sadece bu durum Alman halkının politik atmosferini kötü yönde etkilediğinde harekete geçiyor. NSU’yu desteklemiş olan yapılara karşı ceza davası yeniden hasıraltı edilirken „İslamcı“ olduğu tahmin edilen kişilerin kimliklerinin, bu kişiler ülkeyi terkedemesin diye görsel olarak ayırt edilmesi konusu daha çok tartışılıyor.

„Alman olmayan“ yüzlerce kişi geçen 30 ylda Almanya’da Naziler ve ırkçılar tarafından dövülerek, yakılarak, vurulara veya başka şekillerde öldürüldü. Yüzlercesi ağır yaralandı. Ama Alman hükümeti gerçek tehlikenin önceden olduğu gibi hala göçmenlerden geldiğini düşünüyor.

23.09.2014

Muhbir Brandt: Anayasayı Koruma, Nazi camiasının suçlarıyla ilgilenmedi

Bugün ilk olarak, Frühlingstraße’de yanan binadan sadece şans eseri yaralanmadan kurtarılan yaşlı kadını sorgulamış olan Zwickau’dan bir polis memuru ve bir hakim sorgulandılar.

Zschäpe’nin savunması hakim sorgusunu hatalı olarak göstermek için büyük çaba sarfetti. Oysa ki bu sorgudan ortaya çıkan sadece yaşlı kadının ifade vermeye yeterli olmadığıydı. Savunma, kadını olayın kısa süre ardından sorgulayan sorgu memurunun ağzından laf kapmaya çalışarak Zschäpe’nin evi terk ettiği sırada yaşlı kadının kapısını kısaca çalmış olduğunu onaylatmaya çalıştılar. Ancak böylesi bir tespit hukuki açıdan sadece Zschäpe’nin yaşlı kadının evde olduğunu varsaydığı ve bu nedenle kadının ölebileceğinin bilincinde olduğu sonucunu ortaya çıkarabilirdi. Ev kapısını öylesine çalmak, ceza almaktan kurtarıcı bir cayma sağlayamazdı.

Tanık Tino Brandt’ın sorgusuna planlandığı şekilde yarın devam edilecek. Yarın bilgileri özetleyeceğiz. Ancak uzun yıllar boyunca muhbirlik yapmış olan Brandt’ın halihazırda vermiş olduğu ve Anayasayı Koruma Dairesi’nin Almanya’da Naziler söz konusu olduğunda nasıl çalıştığını gösteren iki ifadesi anlatılmaya değer.

Brandt „haber dürüstlüğü“ konusunda, Eyalet Anayasayı Koruma Dairesi ile yaptığı konuşmalarda işlenen suçlar ile ilgili görüş bildirmediğini söyledi. Bunlar Anayasayı Koruma Dairesi’ni de ilgilendirmemişti. Onlar için „disko kavgalarının“ açığa çıkarılması önemli değildi ve Nazi camiasının işlediği suçlarla ilgili hiç soru sormamışlardı.

Bunun dışında henüz 90’ların başında militan Neonazi camiasından bir „yönetici yoldaşı“ vardı. Ona örneğin Thüringen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi ile olan işe alınma görüşmesini haber vermesi gerekmişti. Yönetici yoldaşı Kai Dalek idi. Bugün Dalek’in kendisinin de Bavyera Eyalet Dairesi için muhbirlik yapmış olduğunu biliyoruz. Dalek Hamburglu Neonazi Christian Worch’un liderliğinde ülke çapında faal olan „Yeni Cephe’nin Görüş Birliği“ (GdnF) ağının üyesiydi ve bu ağ içerisinde Thüringen camiasının „yönetiminden“ sorumluydu.

Alman Anayasayı Koruma Daireleri on yıldan uzun bir süre boyunca, Militan Neonazi camiasının, çeşitli partilerin arka planında faaliyetlerini koordine eden ülke çapında bir örgütünün kesinlikle bulunmadığını iddia ettiler. Antifaşist gruplar sürekli GdnF’in öneminei işaret etmişlerdi. Bugünkü sorgu onların bu konuda haklı olduğunu yeniden kanıtladı. Blood and Honour gibi gruplar bile arka planda faaliyet gösteren bu ağ tarafından yönlendirilip etkileniyordu.

22.09.2014

Uwe Böhnhardt’ın gençliğine dair bilgiler

Bugün yalnızca tek bir tanık sorgulandı. Bu tanık, 90’lı yılların başında Uwe Böhnhardt ve Enrico Theile ile birlikte kriminal gençlerden oluşan bir gruba dahildi. Suçlamaya göre Theile’nin, Ceska’nın Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’ye iletilmesiyle bağlantısı vardı. Tanık henüz 1993 yılında polise verdiği bir ifadede Böhnhardt, Theile ve Länger’in silahlara erişimi olduğunu söylemişti. Federal Kriminal Dairesi’ne 03.04.2002’de verdiği bir ifadede de bu bilgileri doğrulamıştı.

Tanık, 1993 yılında polise verdiği ifadenin kısa süre ardından çalınmış bir arabayla arazi sürüşü yaparken ölümcül şekilde yaralanmıştı. Yoldaşları, orada öleceğini farzederek onu kaza yerinde bırakmışlardı. Muhtemelen tanık olarak verdiği ifadeyi öğrenmişlerdi. İçlerinden sadece birisi „vicdan azabı“ duyarak polisi aramıştı. Tanık daha sonra hastanede yatarken gruptan bir çok kişi ona ulaşmaya çalışmıştı. Yakınları, ifade vermeye devam etmesin diye onu öldürmek istediklerini düşünüyorlardı. Tanık polis korumasına alındı ve ailesi saldırıların sürmesini önlemek için, yaralanmalar sonucunda öldüğü haberini yaydı.

Tanık bugün 2012’de vermiş olduğu bilgileri, yani Böhnhardt’ın çok agresif olabileceğini, ama araba hırsızlıklarında çok planlı olduğunu ve Theile’nin birçok silaha sahip olduğunu doğruladı. Ama 2012 yılından olan ifadesinin önemli kısımlarını önemsizmiş gibi gösterip Theile, Böhnhardt ve diğerlerine daha az sorumluluk yüklemeye çalıştığı da hissedildi. Tanığın verdiği başka bir bilgi bu tavrı açığa çıkarıyordu: Henüz gençken yüksek miktarda alkol alıyordu, ama kazanın ardından içkiyi bırakmıştı, ya da en azından belirgin şekilde daha az içmeye başlamıştı. 2012 yılındaki tanık ifadesinin ardından o zaman yaşadıkları, kaza ve tehditler yeniden yüzeye çıkmıştı. Yeniden kötüleşmiş ve çok fazla içmeye başlamıştı. Bunun dışında korkuları vardı ve kısa bir süre önce yeniden tedavi görmeye başlamıştı.

Tanığın iddiaları Jena’daki, Nazi ve suçluların kesiştiği karma çevredeki gündelik hayatının içyüzüne dair önemli bilgiler verdi. Sadece Böhnhardt’ın suça büyük oranda yatkın olduğunu doğrulamakla kalmadılar, Theile’nin Jena’da silahlar söz konusu olduğunda danışılması akla uygun bir kişi olduğu da doğrulandı.

18.09.2014

Ceska’nın devamı ve „Özel Yapı Organizasyonu Bosporus“ hakkında

Bugün ilk olarak suçlamalara göre cinayet tabancası Ceska’yı tedarik eden Hans-Ulrich Müller’i sorgulamış olan polis memurunun ifadesine devam edildi. Anlattığı son sorguda Müller’e sorulanlar arasında Thüringen’deki bağlantıları da vardı. Bu kişiler arasında Ceska satış zincirinin bir sonraki durağı olan Enrico Theile de mevcuttu. Müller, hem Theile’yi hem de kriminal ve Neonazi camialarının kesişim noktasındaki karma çevreden başka kişileri de tanıdığını itiraf etmiş, ancak Ceska’yı tedarik ettiğini reddetmeye devam etmişti. Verdiği bilgiler sadece tanıdığının verdiği bilgilerle çelişmekle kalmayıp kendi içlerinde de çelişik ve güvenilmezlerdi.

Ardından Nürnbergli polis memuru Vögeler yeniden sorgulandı. 1.8.2013 tarihinde Şimşek ve Özüdoğru cinayetlerine yönelik soruşturmalarla ilgili olarak sorgulanmıştı. Konular arasında cinayet serisini soruşturan „Özel Yapı Organizasyonu Bosporus“ ve Köln kriminal polisi arasında geçen ve cinayet serisi ile Köln’deki çivili bomba saldırısı arasındaki bağlantılarla ilgili bir görüşme de vardı. Bu görüşmeden şüphelilere ait video görüntüleri mevcuttu. Olası bağlantılarla ilgili soruşturmalar –ÖYO Bosporus’un tüm soruşturmaları gibi- sonuçsuz kalmıştı. Cinayet serisi ve çivili bomba saldırısıyla ilgili operatif bir durum analizi yapma önerisi Kölnlü meslektaşları tarafından „elmalarla armutları karıştırmak“ durumunda kalacakları gerekçesiyle reddedilmişti.

Polis memuru, Hamburg ve Dortmund da dahil olmak üzere diğer eyaletlerden polislerin ortak soruşturmalarıyla ilgili olarak da sorgulandı. Burada da görüşmeler gerçekleşmiş, ama bunlar da somut bir sonuç vermemişlerdi. Bunun en önemli sebebi, burada da „yabancılar tarafından işlenen suçlar“ yönünde soruşturmaların yürütülmüş olmasıydı. Aile yakınları ve tanıklar tarafından cinayeti işleyenlerin Naziler olduğuna dair somut ipuçları gelmişti. Tanık bugün bir kez daha bu konunun konuşulmuş olduğunu hatırlayamadı veya hatırlamak istemedi.

Duruşma gününün sonunda müdahil davacılar üç adet kapsamlı dilekçe verdiler. Bu dilekçeler en başta „Üçlü“nün Saksonyalı „Blood & Honour“ çevresiyle olan bağını konu ediniyordu. Bu şekilde üçlünün Chemnitz’de kaldıkları tüm süre boyunca oradaki Nazi çevresine tamamen dahil oldukları, yani hem boş zaman etkinliklerine hem de politik tartışmalar katıldıkları ve hatta dergi ve propaganda malzemelerinin hazırlanmasına katkıda bulundukları kanıtlanacaktı. Bu NSU’nun Almanya çapındaki Nazi camiası tarafından kabul görmüş olduğunun, bu Nazi camiasının politik hedeflerine ulaşmak amacıyla silahlı savaşı tamamen bilinçli bir şekilde bir strateji olarak benimsediğinin ve desteklediğinin bir kanıtıydı. Bu esnada Anayasayı Koruma Dairelerinin muhbirleri ve ödemeleri tarafından desteklendikleri halihazırda biliniyordu.

16./17.09.2014

Cinayet silahı Ceska’nın İsviçre’deki kökeni hakkında

Dün ve bugün İsviçre’de 2007 ile 2012 yılları arasında, Ceska cinayet silahıyla ilgili tanık ve sanık sorgularını yürütmüş olan İsviçreli iki polis memuru ifade verdi. Buna göre silahın ilk alıcısı İsviçreli Hans-Ulrich Müller’di, ama bu satın alma bir tanıdığı ve onun silah ruhsatı aracılığıyla gerçekleşmişti. Bun tanıdık uzun yıllar inkar etmesinin ardından nihayet 2012 yılında , 400 Frank karşılığında slahı (susturucusuyla birlikte) Müller için sipariş etmiş olduğunu itiraf etmişti. Müller ona silahı Almanya’ya satmak istediğini söylemiş, o da bir şey sormamasının daha iyi olacağını düşünmüşü.

Müller tanıdığının verdiği bilgilere itiraz etmişti, ama hemen kendisiyle çelişmeye başlamıştı. 2012 yılında İsviçreli yetkililer tarafından tutuklanmış ve cinayete yardım ve yataklıkla suçlanmıştı. Müteakiben 1990’lı yıllarda Almanya’da 7.65 kalibrelik susturuculu Ceska ile tutuklanmış olduğuna işaret etmişti. Gerçekten de 1997 yılında Almanya’da tutuklanmıştı, ama bu susturucusuz bir Luger 22’ye sahip olması nedeniyleydi. Kasım 2011 tarihinden itibaren basında sıklıkla anılan susturuculu Ceska tabancaya dikkati çekmesi, Müller’in kendisinin silah tesliminin NSU cinayetleriyle olan bağlantısını biliyor olduğunu gösteriyordu.

Zschäpe ve Wohlleben’in savunmaları boş sözlerle ilk memurun verdiği bilgilerdeki sözde çelişkileri göstermeye çalıştılar ve Müller’in tanıdığının ilk sorgularıyla ilgili verdiği bilgilerin değerlendirilmesine karşı çıktılar. Bu yaklaşım pek anlaşılır değildi: Bilgilerin kullanılmasının yasaklanması için görünürde bir sebep yoktu, ama hepsinden önce bunun savunmaya bir yararı da yoktu, çünkü sanık silahın satın alınmasındaki rolünü daha sonraki bir sorguda zaten itiraf etmişti.

İkinci memurun sorgusu henüz tamamlanmadı, sorguya yarın sabah erkenden devam edilecek.

05.09.2014

Enrico Theile’nin ifade verme stratejisi hakkında

Bugünün ilk tanığı, tanık Enrico Theile’yi sorgulamış olan bir Federal Kriminal Dairesi memuruydu. Suçlamalara göre Ceska tabancanın tedarik edilmesinde rolü olan Theile, ana duruşmada Nazi camiasından tanıklar arasında yaygın olan kaçamak yanıt verme ve hatırlamak istememe stratejilerini takip etmişti (bkz. 28.04 ve 02.07 tarihli bloglar). Şimdiyse tamamlayıcı olarak sorgu memuru ifade verdi.

Konu özellikle, sorgu tutanağından Theile’nin öyle söylememiş olduğunu iddia ettiği bir cümleydi: NSU’nun ortaya çıkmasının ardından neden tutuklanmaktan korktuğu sorusu üzerine bu korkunun nedeninin „silahların hepsinin Bay Müller’den gelmesi“ olduğunu söylemişti. Suçlamalara göre Theile silahı Müller’den almıştı ve Länger üzerinden Nazi camiasının dükkanı „Madley“in sahibine iletmişti. Oradan da Wohlleben ve Schultze’ye ulaştırılmışlardı. Polis memuru Theile’nin bu cümleyi tam olarak böyle söylemiş olduğunu doğruladı. Sonuçta Theile’nin sorguda da başından bu yana, özellikle de Ceska’nın satış zinciri hakkındaki bilgileri konusunda yalan söylemiş olduğu ortaya çıktı. Theile’nin silahın teslimi ile hiçbir ilgisi olmadığı yönündeki iddiaları artık daha da güvenilmez. Davadaki ifadesi açıkça yalan ifade.
André und Maik Eminger’in, kardeşlerinden farklı olarak Nazi camiasında sağlam bir yeri olmayan büyük abileri beklendiği üzere ifade vermeyi reddetti. Daha önce polise bilgi vermiş ve kardeşlerinin Nazi faaliyetlerini masum göstermeye çalışmıştı.

04.09.2014

Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt hakkında Jena’da gerçekleştirilen soruşturmalar ve 26.01.1998 tarihli arama

Soruşturma Ekibi Tex’in yöneticisi olarak 1997 yılından 2011 yılına kadar Mundlos, Zschäpe, Böhnhardt ve yoldaşlığın diğer üyelerine karşı çok sayıda sahte bomba olayı nedeniyle soruşturma yürütmüş olan Thüringen Devlet Güvenlik Memuru Dressler’in aslında sadece bir saat kadar sorgulanması gerekiyordu, çünkü onun ardından Chemnitzli Thomas Rothe’nin (bkz. 29.07.2014 tarihli blog) sorgusuna devam edilmesi gerekiyordu. Ama Dressler’in sorgusu 16’ya kadar sürünce Rothe yine hiçbir şey yapmadan evine gönderildi.

Dressler daha önceden mevcut olan Özel Komisyon Rex’in çeşitli sahte bomba ve sahte bombalı mektup vakalarına dair soruşturmalarını teslim almış ve bunu kendi soruşturma ekibi Tex’in faaliyetlerinin temeli haline getirmişti. Özel komisyon Rex, somut suçların yanında militan sağcı camianın yapılanmasını açığa çıkarma görevine sahipken, bu görev soruşturma ekibi Tex ile iptal olmuştu.

Suç şüphesi, eylemlerin açık politik yönü ve çeşitli somut ipuçlarına dayanarak Jena Yoldaşlığı’na yönelikti. Tex, Federal Savcılık’ın suç örgütü kurma suçlamasını da soruşturmaya ilave etmesini talep etmişti, ama bu reddedilmişti.

Soruşturma ekibi suçuluların gizli bir atölyesi olduğunu varsayıyordu. Bu yüzden atölyenin bulunması için Uwe Böhnardt’ın gözetlenmesi gerekiyordu. Ama Eyalet Kriminal Dairesi sadece üç günlüğüne bir gözetim memuru sağlamıştı ve bu gözetim bir sonuç vermemişti. Ama Anayasayı Koruma Dairesi’nin de Böhnhardt’ı gözetlediği ortaya çıkmıştu. Dressler onlara başvurup gözetime devam edilmesini ve mahkemede kullanılabilir bilgilerin teslimini rica etmişti. Eyalet Dairesi daha sonra gerçekten de konuyla ilgili bir rapor teslim etmiş ve garajın varlığını tespit etmiş, anack garajı gizli olarak sınıflandırıp Dressler’in ricasına rağmen bundan vazgeçmemişti. Dressler raporu bir kenara koyup bu bulguların polise ait olduğunu belirttiği bir not düşmüştü. Buna dayanarak daha sonra garaj için bir arama kararı çıkmıştı.

Aramanın kendisi aşırı kötü şekilde hazırlanmştı. Soruşturma yönetici Dressler bir eğitimdeydi. İlgili savcı kendi izni olmadan hiçbir şekilde ceza yargısına dair bir faaliyette bulunulmamasını emretmişti, ama aramanın gerçekleştiği gün kendisine ulaşılamamıştı. Temsilcisine de ilk olarak ulaşılamamıştı. Aramayı gerçekleştiren memurların yanında asma kilit kıracak araç bile yoktu ve itfaiyei çağırmak zorunda kalmışlardı. Bu açıdan Böhnhardt’ın dairesindeki garajın daha önce bomba imalathanesi olarak aranmış olması şaşırtıcı değildi. Bu garajda Böhnhardt’ın engel çıkmadan kullandığı binek aracı vardı. Memurlar daha sonra içinde, çoğuna Zschäpe’nin abone olduğu Nazi dergileri ve adres listeleri gibi çeşitli belgelerin yanında bombaların ve bomba imal malzemelerinin bulunduğu ikinci garajı açacak olan itfaiyenin gelmesini sakince beklemişlerdi.

Buna dayanarak 28.01.1998 tarihinde üç kaçağın aranmasını başlaracak olan tutuklama emirleri verilmişti. Bu arama bilindiği üzere üçlünün Chemnitz’de kalması hakkında bilgiler bulunmasına rağmen sonuç vermemişti. Garajda bulunan kapsamlı adres listeleri, Federal Kriminal Dairesi onları „davayla ilgisiz“ olarak sınıflandırdığından soruşturmalarda kullanılmamıştı.

Anayasayı Koruma Dairesi’nin, Dressler defalarca kez ısrarla derecelerinin düşürülmesini talep etmesine rağmen Böhnhardt’ın gözetlenmesine dair raporun ve garajın ortaya çıkarılmasının gizli tutulmasında ısrar etmesi çok güven sarsıcıydı. Gözetlemenin sonuçlarının gizli tutulmasında nasıl bir özel çıkar söz konusuydu? Buna ilaveten garajın bulunduğu arazi çitle çevriliydi ve dışarıdan zor görünüyordu, bu yüzden garajın tespitinin sadece gözetlemeyle yapılması pek mümkün görünmüyordu. Burada olası bir açıklama, aslında söz konusu olanın gözetlemenin sonuçları değil de „Üçlü“nün yakın çevresinden bir muhbirin verdiği bilgiler olması. Tanık bu olasılığı doğrulamak istemedi, ama Anayasayı Koruma’nın tavrına da anlam veremedi.

Zschäpe ve Wolleben’in avukatları tanığın ele geçirilen delillerke ilgili ifadesinin değerlendirilmesine karşı çıktılar ve buna sebep olarak memurun Eyalet Dairesi’nin gizli bilgilerini kendi bilgisi gibi sunmasını gösterdiler.

06.08.2014

Halit Yozgat’ın ölümüne dair: Soruşturmalar Anayasayı Koruma Dairesi tarafından büyük ölçüde engellendi. Ve Temme itiraf ettiğinden fazlasını biliyordu.

Mahkemenin yaz tatilinden önceki son duruşma gününde Yozgat’ın müdahil dava avukatlarının dilekçesi üzerine Kassel’den iki kriminal polis Yozgat cinayetindeki soruşturmalarla ilgili sorgulandılar.

Bu iki ifade, Anayasayı Koruma Dairesi’nin polisin soruşturma görevini büyük oranda engellediğini net şekilde ortaya koydu. Duruşmada özellikle de olay yerinde bulunan ve kendisine karşı o zamanlar cinayet nedeniyle soruşturma açılmış olan Anayasayı Koruma Dairesi çalışanı Temme’nin muhbirleri konuşuldu. Kriminal Polis onun muhbirlerini sorgulamak istiyordu. Anayasayı Korumacılar buna itiraz ettiler, ama klasik bir Gizli Servis davranışı olarak kriminal polise, muhbirlerin Anayasayı Koruma Dairesi tarafından sorgulanmasını ve Kriminal Polis memurlarının Anayasayı Koruma Çalışanları kimliğine bürünerek sorguya katılmaları önerisinde bulunmuştu. Kriminal Polis bu öneriyi reddetti, böylesi bir sorgunun bir dava durumunda fiilen hiç bir değeri yoktu. Anayasayı Korumacılar Kriminal Polis ile olan görüşmelerde Temme’nin görevden alınması için hiç bir sebep olmadığı, daha ziyade yakında yeniden Anayasayı Koruma Dairesi için aktif şekilde çalışacağının beklendiği görüşünü savunmuşlardı. Bu da bilhassa Temme’nin bir cinayet davasının sanığı olduğu ve olay yerine dair algısıyla ilgili olarak yalan söylediğinin bilindiği bir zamanda gerçekleşmişti. Yani Anayasayı Koruma için çalışanını ve muhbirlerden kimilerini korumak, bir cinayet serisinin aydınlığa kavuşturulmasından açıkça daha önemliydi.

Diğer yandan Temme’nin Halit Yozgat cinayetiyle ilgili olarak poliste veya daha sonra mahkemede itiraf ettiğinden daha fazlasını bilmesi gerektiği ortaya çıktı. Polis memurlarından biri bir psikoloğun Temme ile yaptığı ve muhtemelen „gömülü“ anıları ortaya çıkarması gereken bir „bilişsel röportajdan“ bahsetti. Ama bu hiç bir şeyi ortaya çıkarmamıştı, psikolog Temme’nin kendisini röportaja vermediği izlenimine kapılmıştı.

Ama özellikle Temme’nin henüz cinayetin sonrasındaki pazartesi sabahı kadın bir meslektaşına cinayet silahının daha önce başka cinayetlerde kullanıldığını anlatmış olduğu ortaya çıktı. O anda bunu ne basından öğrenmiş olması mümkündü (basında ilk haberler ancak pazartesi akşamı çıkmıştı) ne de polislerden. Polislerle ilk olarak meslektaşının ardından konuşmuştu. Yozgat’ın müdahil davacılarının çok yerinde özetlediği gibi nihayetinde sadece iki açıklama var: Temme ya görgü tanığı olarak cinayet hakkında itiraf ettiğinden fazlasını biliyor ve bunu herhangi bir sebepten dolayı saklıyor ya da sadece bir suçlunun sahip olabileceği bilgilere sahip. Mahkemenin bu sorunun peşinden gitmemesi mümkün değil.

Ana duruşmaya 4 Eylül’de devam edilecek.

05.08.2014

İnkar ve Masum Gösterme Çabaları IX – Jürgen Länger

Bugün yine tanık Länger sorgulandı. Kendisinden önceki kimi tanıklar gibi sağcı avukat Jauch’un eşliğinde salona geldi. Länger suçlamalara göre ırkçı NSU cinayetlerinin işlendiği Ceska tabancayı Theile’den teslim almış ve sağ camianın dükkanı „Madley“nin sahibi tanık Schultz’a satmıştı. Länger önce kendisine karşı halen yürütülen bir soruşturma olduğundan soruları cevaplamak istemedi. Zschäpe ve Wohlleben’in savunmaları da onun yardımına koştu: Länger iddianameye göre cinayete yardım ve yataklığın nesnel unsurlarını yerine getiriyordu ve Wohlleben’in avukatı Klemke’ye göre kasıt „geniş bir konuydu.“ Bu tabii ki daha ziyade müvekkili için geçerliydi. Müvekkili o ana kadar ki delillere göre (bkz. 03.07.2014 tarihli rapor) silahı Schultze üzerinden Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt’a ulaştırmıştı ve ideolojik açıdan üçlüye Länger’den daha yakındı.

Mahkeme buna farklı yaklaştı ve tanıktan silahın Schultz’a teslimiyle ilgili ifade vermesini istedi. Tanık (Federal Kriminal Dairesi’ndeki sorgusunda yapmış olduğu gibi) böyle bir teslimatı şiddetle reddetti. Schultze’yi de çok tanımıyordu. Theile’yi uzun zamandır tanıyordu, iki yıl öncesine kadar sıkı bir ilişkileri yoktu, ama „şimdi NSU onları birleştirmişti.“

Länger genel olarak kendisini basın ve Federal Kriminal Dairesi’nin kurbanı, „politik olarak tarafsız“ ve sadece macera için Nazi yürüyüşlerine, ama solcu gösterilere de giden biri olarak göstermeye çalıştı. Ne kendisi ne de Theile’nin silahlarla hiç işleri olmamıştı. Heyet Başkanı ona polise verdiği ifadelerden bölümler okudu. Sabit diskinin incelenmesi vs. gibi konular onu tamamen farklı şekilde gösteriyordu. Bunlara göre Länger Jena’nın „eski sağ camiasına“ dahildi, bilgisayarında buna uyan belgeler vardı, sorgusunda Theile ve silahları duymuş olduğunu vs. anlatmıştı. Länger kendini temize çıkarmaya çalıştı: Diğer tanıklar yalan söylüyordu, polis herhangi ifadeleri sorgu tutanağına geçirmişti. Daha 2011 yılında konuşmaları „Sieg H…“ selamıyla sonlandırdığı chat tutanaklarıyla yüzleştirildiğinde konuştuğu kişinin Avusturyalı olduğunu ve bunun olağan olduğunu söyleyerek kendini temize çıkarmaya çalıştı.
Yine de müdahil davacıların ısrarlı soruları neticesinde (Wohlleben’in avukatı Klemke’nin anlamsız itirazlarla sorguyu engelleme çabalarına rağmen) kimi detaylar açıklığa kavuşturulabildi: Länger başlangıçta Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos’u tanıdığını hala reddetmiş veya sadece Jena Nazi camiasının parçası olduğunu inkar etmiş olsa da, nihayetinde 90’ların başından bu yana Thüringen Vatan Koruma üyeleriyle sıkı ilişkilere sahip olduğu ve her ihtimalde bir gösteride yanında ateşli silah taşımış olduğu açıklık kazandı. Evinde bulunan bir bilgisayarda bir Nazi futbol turnuvasına ait görüntülerin yer aldığı ve André Kapke, Uwe Böhnhardt ve sanık Holger Gerlach’ın göründüğü bir video vardı. Böylece tanığın NSU’nun bilinen üyelerini şahsen tanıyor olma ihtimali arttı. Tanık Länger’in zorlama bahaneleri, Ceska’nın İsviçre’den Theile, Länger ve Schultz üzerinden Schultze ve Wohlleben’e ulaştırıldığı yönündeki ipuçlarını çürütmektense doğruladı. Tanığın öne sürdüğü bahaneler başarıya ulaşacak mı yoksa ona karşı da mı yalan ifade vermekten dolayı dava açılması ihtimali var, zaman gösterecek.

Wohlleben’in savunması,  ifadesinin “büyük önemi” nedeniyle tanık Länger’in yemin etmesini talep etti. İfadesi, Schultz ve sanık Carsten Schultze’nin Wohlleben’in üçlüye silah sağlanmasındaki baş kişi olduğuna yönelik ifadeleriyle çelişen tek kişi Länger olduğundan bunda şaşılacak bir durum yok. Yine de  Federal Başsavcılık’ın bildirdiği görüşte tespit ettiği gibi Länger’in inanılması son derece güç ifadelerinin fazla dikkate alınacak bir yanı yok. Mahkeme, suça iştirak etme şüphesi taşıyan tanıklar yemin edemediğinden Länger’in yemin etmesine karşı çıktı.

Länger, kendisini göstermeye çalıştığı gibi zararsız ve apolitik olmadığına dair bir diğer ipucunu da duruşmanın ardından mahkeme binasının önünde verdi: Adresini ele geçiren bir gazeteciye sataşıp bir daha Jena’ya gelmemesini söyleyerek tehdit etti. Länger’in eşlikçisi de tehditkar bir tonda “yollarının mutlaka bir kez daha kesişeceğini” söyledi ve giderken kendisini Rosemann olarak tanıttı. Söz konusu şahıs buna göre Länger’in henüz Thüringen Vatan Koruma’nın kurulduğu zamanlarda Thüringen’in Nazi çevrelerinde çok aktif olan ve silahlara olan hayranlığı nedeniyle özellikle tehlikeli olarak görülen eski arkadaşı Sven Rosemann’dı.