Jena’da işlenen suçlarla ilgili şaşırtıcı bilgiler
Bugün uzun süredir ilk defa Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde gerçekten de sürpriz bir tanık ifadesi verildi. Tanık, Beate Zschäpe ve Uwe Mundlos’un eskiden yakın arkadaşı ve kendisi de Nazi çevrelerinden olan, ama daha çok „Skin fraksiyonuna dahil“ ve 1900’ların sonunda bu çevreden tamamen uzaklaşmış biriydi.
Tanık 1997 yılında daha önce pek çok kez sözü geçen ve Uwe Böhnhardt’a karşı yürütülen Jena ceza davası kapsamında ifade vermişti. 1996 ortalarında göğsünde Davud yıldızı olan bir cansız manken gövdesi bir otoban köprüsüne asılmış ve yanına sahte bir bomba yerleştirilmişti. Uwe Böhnhardt sonunda beraat etmişti, çünkü aralarında bugünkü tanığın da bulunduğu çok sayıda „yoldaş“, kendisinin olay esnasında başka yerde bulunduğunu öne sürmüşlerdi.
Tanık bugün akla yatkın şekilde bu bilginin doğru olmadığını doğruladı. Ama bunun da ötesinde kendisinin de olaya dahil olduğunu anlattı. Mundlos ve Böhnhardt ona eylemle ilgili oalrak orada olmadıklarını söyleyecek sahte bir tanığa ihtiyaçları olduğunu sötlemişlerdi. Tanık o zamanlar camiada “Moralapostel” (ahlak hocası) olarak tanınıyordu. Hem yetkililere hem de Nazi camiası içerisindekilere ikilinin olay işlemediğini anlatması gerekmişti. Bugünkü açıklamaları, Jena’da olayla ilgili şüphenin hemen bu ikilinin üzerine çekileceğini gösteriyordu ki bu da henüz1996 yılında nasıl bir politik-ideolojik gelişim içinde olduklarına dair çok şey anlatıyordu. Ama olay esnasında sadece ikili ve tanık değil Beate Zschäpe ve Ralf Wohlleben de oradaydı.
Tanık, üçlünün ortadan kaybolmasının ardından Ralf Wohlleben’in kendisiyle oldukça agresif bir şekilde bir para bağışıyla ilgili konuştuğunu anlattı ama o da olayın tamamını hatırlamıyordu. Böhnhardt ailesinin evinde bir konuşmaya çağrılmıştı. Önce para vereceğini söylemişi, ama daha sonra bunu yapmamıştı, çünkü üçlünün ptlayıcı maddeyle işledikleri suçları yanlış buluyordu ve yeraltındaki hayatlarını da saldırılarla finanse edeceklerinden endişeleniyordu. Ayrıca zaten yurtdışında olduklarını düşünüyordu. Gerekçesi şuydu: “Ne o zamanlar ne de şimdi Almanya’da bir ya da iki aydan fazla kimliği ortaya çıkmadan yaşamanın, hele ki bir arama söz konusuysa mümkün olmadığını düşünüyorum.” Tanığın şaşkınlığı anlaşılır, özellikle de Chemnitz’de sanıkların çevresinde bulunan muhbirlerin sayısı ve kaçtıkları çevre düşünülürse.
Tanığın ifadesi çok inandırıcıydı, özellikle kendi içsel direnişine karşı mücadele verdiği anlaşıldığından: Bir yandan olaya kendisinin de karıştığını ve sahte ifade verdiğini mahkeme önünde itiraf etmesi gerektiğinden, diğer yandansa işlediği suçları ve görüşlerini reddetmesine rağmen çocukluk arkadaşı Zschäpe’yi suçlamak kendisine zor geldiğinden.
Yine de olayları kendiliğinden anlatarak NSU’nun ve işlediği suçların aydınlatılmasına bir parça katkı sağladı. Üstelik bunu kamu çalışanı olmasına ve bunun toplumsal ve hukuksal sonuçlarından korkmasına rağmen yaptı. Bu takdire şayan bir durum. Diğer yandan aslında sadece bir tanık olarak görevini yerine getirdi, yani gerçeğe uygun ve kapsamlı şekilde ifade verdi. Tavrının bugün çok etkileyici gelmesi Nazi tanıkların sürekli verdikleri blokaj ifadelerinin tam zıttı bir örnek teşkil ederek mahkemenin ve Federal Başsavcılığın bu tanıklara karşı tavrının ne kadar utanç verici olduğunu gösterdi.
İfadesi tabii ki Zschäpe ve Wohlleben’in savunmalarına darbe vurdu çünkü savunma taktikleri müvekkillerinin somut eylemlere asla dahil olmadıkları üzerine kurulu. Bu tez bir kez daha çürüyor. Bir yandan iki savunma ekibi de iyi hazırlanmamış gibi görünüyordu. Tanığın sorgusundan önce uzun bir ara verilmesini istediler. Heyet başkanı hakim bunun üzerine bugünkü sorguyu bitirdi. Tanık bir kez daha gelip ifadesini sonlandıracak.