Wohlleben’in savunmasından başarısız bir girişim daha – muhbir Tino Brandt yeniden sorgulandı
Bugünün tek tanığı eski “Thüringen Vatan Koruma” yöneticisi ve muhbir Tino Brandt’tı. Brandt henüz 2014 yılında Münih’te günlerce ifade vermişti (bkz. 15.07.2014, 16.07.2014, 23.09.2014 ve 24.09.2014). Bugün Wohlleben’in savunmasının verdiği dilekçe üzerine cinayet silahı Ceska’nın ödemesiyle ilgili olarak bir kez daha mahkemeye çağrıldı.
Savunma bu şekilde sanık Carsten Schultze’nin silahın parasını Ralf Wohlleben’den aldığına dair verdiği ifadeler hakkında şüphe uyandırmak istiyordu. Hiçbir inandırıcılığı olmayan Brandt’ın verdiği ifadelerin buna nasıl yardımcı olacağı bir muamma. Ve Brandt’ın ifadesi gerçekten de hiçbir önemli bilgi içermiyordu:
Brandt -yeniden- Thüringen Vatan Koruma’dan büyük miktarda para aldığını ve bunu Thüringen’deki Nazı yapılanmalarına ilettiğini açıkça söyledi. Bunların bir kısmı kesin “Gençlik Grubu” için (yani NPD’nin gençlik kolu olan JN için) Carsten Schultze’ye gitmiş olmalıydı. Ama Brandt’ın inandırıcılıktan uzak şekilde ifade ettiği üzere ne kendisi ne de çevresinin silahlarla bir ilgili olmamıştı.
Bu durumda Schultze’nin Wohlleben’in silahı kendisiyle birlikte tedarik etmiş olduğu ve bunun parasını da vermiş olduğuna (muhakkak kendi cebinden değil, Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt için toplanan bağışlardan) dair verdiği bilgilerden şüphe etmek için bir sebep yok.
Federal Başsavcılık duruşmanın sonunda geçen hafta verilen dilekçeler ve müdahil davacıların itirazları (bkz. 02.06.2016 tarihli blog) hakkında görüş bildirerek mahkemenin karşı çıkılan kararlarını savundu. Federal Savcı Dr. Diemer müdahil davacılara karşı taarruza geçerek onları dilekçelerde kullanılan terminolojinin „hukuku koruma organları“ için uygunsuz olmasıyla suçladı. Ayrıca yine „kimi“ müdahil davacıları, Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde tüm NSU kompleksinin aydınlatılmasını zorla denemekle suçladı. Özellikle de mahkemeyi olayları aydınlatmaya yönelik isteksizlikle suçlamak mahkemeye karşı yakışıksızdı ve „mesleki açıdan da düzeni bozan“ bir davranıştı.
Avukat Scharmer tam da Federal Savcılığın bu tavrının, özellikle de NSU’nun izole ve sadece üç kişiden oluşan bir grup olduğuna dair saptanmış olan ve bugün hala savunulan pozisyonun, ama aynı zamanda grubun destekçilerine ve doğrudan çevrelerindeki muhbirlere yönelik soruşturmalarla ilgili sırların, müdahil davacıların olayların aydınlatılması için mümkün olan her fırsatı kullanmalarına ve kullanmaları gerektiğine neden olduğunu gösterdi. Anayasayı Koruma Dairesi çalışanı Temme’nin Kassel’deki olay yerde bulunmasının bu davada rol oynamadığı, Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt’ın muhtemelen NSU’nun işlediği bir cinayet için araç kiralamış olan bir muhbirle yıllar boyunca temas içinde olmalarının üzerine gidilmesinin gereksiz olduğu, Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nde muhbirlere yönelik dosyaların imha edilmesiyle delillerin de imha edilmeye çalışılmasının öylece kabullenilmesi gerekiği müdahil davacılar için hiçbir şekilde kabul edilemez noktalar. Tüm bunların Münih’teki davayla ilgisi var çünkü hepsi Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos’la Münih’te sanık olarak bulunan destekçilerinin işlediği suçlarla doğrudan ilgili.