“Çat pat me olacak?” Peki ya hafızaya ne olacak?
Bugünün tek tanığı, Chemnitzli Blood and Honour şefi Jan Werner’in Nazi müzik grubu Landser’e karşı yürütülen soruşturma kapsamında 1998-2001 yılları arasında dinlenen telefon kayıtları hakkında bilgi veren bir Berlin Eyalet Kriminal Dairesi soruşturmacısıydı. Werner 25.08.1998 tarihinde Brandenburglu muhbir Carsten Szczepanski’ye ait bir cep telefonuna “çat pat ne olacak?” diye bir SMS göndermişti. Bu tabii ki Werner’in Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt için ateşli bir silah tedarik etmesi gerektiği ve bu yüzden Szczepanski ile bağlantı içerisinde olduğu ve böylelikle tabii ki ortadan kaybolan üçlüyü tutuklamak için bir imkan doğmuş olduğuna dair bir işaretti. Brandenburg Anayasayı Koruma dairesi bu imkana engel olmuştu (bkz. 15.03.2016 tarihli blog ve 2.6.2016 tarihli (Almanca) basın açıklaması).
Ancak tanık silah konusu ile ilgili genel olarak hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. İlgili kişilerin Blood and Honour üyelikleri, araştırma komisyonları tarafından gerçekleştirilen sorguları ya da davayla ilgili önem taşıyabilecek herhangi bir konu hakkında da pek bir şey hatırlamıyordu. Açıklama olarak dava sürecinde bir sevk kapsamında “aşırı solculuğa karşı savaş tarafına” geçmiş olduğunu öne sürdü. Davanın başlarında bazı şeyleri ilgisizliği yüzünden hatırlamamasının gerçekten mümkün olduğu izlenimini uyandırırken, müdahil davacıların sorgusu bu izlenimi değiştirdi: Araştırma komisyonlarının sorgularından, Blood amd Honour eylemcisi Thomas Starke’ye Berlin Eyalet Kriminal Dairesi’nde muhbir olarak görev verilmesinde rolü olduğuna dair aktarma yapılırken tanık çok utanmaz bir şekilde tüm sorulara karşı savunmaya geçti. İfadesini bu açıdan Münih’teki davaya hiçbir şey sağlamadı.
Wohlleben’in avukatı Klemke, Neo-Nazi camiasını genel olarak savunmaya devam etti. Müvekkilinin adına bilirkişi Leygraf’ı, Carsten Schultze’yi camiadaki “dikkat çekici yabancı düşmanı sloganlar” ile ilgili sorguladığı için reddetti. Klemke böylece savunmanın, Wohlleben ve Thüringen Vatan Koruma’nın “yabancı düşmanı” olmadıklarına dair aptalca tezlerini sürdürdü. Oysa Wohlleben’in kendisi bilgisayarındaki “etnik çoğulcu” video ve metinlerden bahsetmişti (bkz. 28.04.2016 tarihli blog).
Mahkeme son olarak müdahil davacıların 02.06.2016 tarihli itirazlarını reddeden başka kararları okudu. Mahkeme böylece, devletin sorumluluğuna ve NSU’nun olası diğer destekçilerine dair her türlü aydınlatma çabasına öylece engel olma kararını sağlamlaştırmış oldu.