13.12.2017

Müdahil davacıların Keupstraße davasına yönelik mütalaalarına devam ve Heilbronn cinayeti mütalaaları

Bugün Keupstraße ile ilgili mütalaaların yanısıra Heilbronn’da Michèle Kiesewetter’in öldüürlmesi ve meslektaşı Martin A.’ya cinayet teşebbüsü ile ilgili mütalaalarla devam edildi.

İlk olarak Alexander Hoffmann, geçtiğimiz hafta başladığı, NSU’nun ideolojisi ve destekçi ağı ile ilgili mütalaasına devam etti.

Hoffmann geçen hafta başladığı açıklamalarını sürdürerek dışarıya farklılarmış izlenimi veren politik örgütlerin -Thüringen Vatan Koruma’nın Jena grubu olan ve üyeleri Fırtına Birliği kılığında dolaşan Jena Silah Arkadaşlığı’ndan yandaşları uzun süre saçlarını yandan ayırmalarına ithafen „Scheitel“ (saç ayırma çizgisi) olarak anılan ve daha ziyade küçük burjuva izenimi veren NPD’ye ve yandaşları alt kültürlerden ve dövmeli olan Blood & Honour’a kadar – özünde aynı ideoloji tarafından bir araya getirildiklerini açıkladı: 

„Beyaz ırk tasavvurunu ya da iddia ettiklerine göre -tercihen- kan, genler ve deri rengi ile birbirine bağlı Alman halkını, fantazilerindeki halk ölümüne karşı sürekli bir meşru müdafaa halinde, kendi topluluğunun varlığının korunmasının sadece iddia ettikleri tehditin ülkeden sürülmesi veya yok edilmesi yoluyla mümkün olduğu daimi bir „Kutsal Irk Savaşı“ içerisinde gören bir ideoloji.“

Blood and Honour’un Jena grubunun garajında bulunan yayınlar arasında “lidersiz direniş” stratejisinden bahseden dergiler vardı. Amerika’da geliştirilen bu stratejiye göre bağımsız hücrelerin silahlı eylemleriyle bir yandan devlet sarsılıp zayıflatılacak diğer yandan da Avrupa  kökenli “Beyazlar” ve Afro-Amerikanlar arasında çatışmalar provoke edilecekti. Bu çatışmalar aynı zamanda devletin de zayıflamasıyla öylesine kontrolden çıkacaklardı ki bir sivil savaşa yol açacaklardı. Bu savaş, Amerikalı bir mezhebe ait bir Nazi alt kültüründen adapte edilen bir “Kutsal Irk Savaşı” idi ve çok sayıda Nazi grup ve milis buna hazırlanıyordu.

Garajda bulunan yayınlar Jena Silah Arkadaşlığı’nın sanık Gerlach’ın sözünü etmiş olduğu “yön tartışmalarında”, “lidersiz direniş” için silahlı savaş hakkında konuşulduğunu gösteriyordu. Tanık Antje Probst’un anlattığına göre Mundlos, Zschäpe ve Böhnhardt ile “aksiyonlar” hakkında konuşan Blood and Honur Saksonya üyeleri, bu stratejileri de biliyor olmalıydılar; sadece dergiler değil, Blood and Honour’un dağıttığı müzik CD’lerinde de silahlı savaşa çağrı, “Kutsal Irk Savaşı”nın yüceltilmesi ve “beyaz çocukların” geleceği için savaştan söz ediliyordu. NSU’nun eylemleri, kendilerini suçlamadıkları cinayetler, “lidersiz direniş” stratejisinin yönergelerine uyuyordu. Sanık Eminger’in “Aryan Law and Order” dergisi bu ideolojiye neredeyse dini bir hayranlık sergiliyordu.

Hoffmann bunun ardından NPD’yi ve kendini her zaman şiddet olaylarından uzak tuttuğunu söylemiş olan Ralf Wohlleben’i ele aldı.

„Burada çok kez konu edilmiş olan ve sanık Wohlleben ile savunmasının açıklamalarında bir kez daha bahsetmiş oldukları halk ölümü kampanyası etnik bir halk tanımının, halkçı bir ırkçılığın ve Alman ve beyaz ırkın yok edilmesini hedefleyen bir büyük sermayeye, yani Yahudilere yönelik dünya çapındaki bir komplo teorisine dair paranoyak fikirlerin kabul edilmeleri temeline dayanıyor.“

“Sanık Wohlleben de Thüringen Vatan Koruma’nın ideolojisini, Blood and Honour’ın “14 words” sloganında ifadesini bulan ideolojisini içselleştirmişti. Aktörlerinin kendilerini fantazilerinde halk ölümüne karşı sürekli bir meşru müdafaa durumu içerisinde gördükleri, kendi topluluklarının varlığının korunmasının sadece iddia ettikleri tehditin ülkeden sürülmesi veya yok edilmesi yoluyla mümkün olduğu ve sürekli bir “Kutsal Irk Savaşı” içerisinde olduklarını düşündükleri bir halkçı ırkçılık ideolojisi. Wohlleben’in de ellerini kana bulamış olduğu, cinayet ve saldırılara şahsen iştirak etmiş olduğu kanıtlanamamış olsa da, silah arkadaşlarının NSU adı altında işlenen suçları içleri rahat şekilde işleyebilmeleri çin ideolojik olarak her şeyi yapmıştı. Aynı şekilde silah arkadaşları da NSU adı altında bu suçları işlerken onun ideolojik rızasına sahip olduklarından emindiler.”

Hoffmann’ın mütalaasının Almanca özeti için bkz.

Hoffmann’ın ardından avukat Singer’in mütalaası ile devam edildi. Singer, erkek kardeşinin Keupstraße’deki kuaför dükkanında çalışan ve çivili bomba patlamasında yaralanan Hasan Y.’yi temsil ediyordu. Hasan Y., patlama anında salonun arka tarafında bulunduğundan “şanslı” olsa da bugün hala olayın fiziksel ve ruhsal etkileriden muzdaripti.

Bay Y. suçlulardan birni görmüştü ve onu daha ilk sorgusunda, sarı favoriler sahip açık renk saçlı ve tenli biri olarak tarif ymişti. Polis ona belli ki inanmak isymemiş ve bu kişinin koyu tenli biri olmadığını öğrenmek istemişti. Polisin bilinn soruturma yöntemleri Y. ailesini de etkilemişti. Polis onları kurnazca ortaya attığı şüphelerle onları birbirine düşürmeye çalışmıştı.

Avukat Singer bunun yanında, Y. ailesinin Keupstraße’de yaşayan diğer insanların verdiği cesaret ve destekle kuaför salonunu yeniden kurmasını da anlattı. Ceza davasından beklentileri yüksekti. Aile üyeleri nihayetinde suçluların kim olduğu belli olduğu ve sanık Zschäpe çivili bomba saldırısı nedeniyle cezalandırılacağı ve Y. kardeşlerin şüpheli değil de mağdur oldukları sonunda kesinleştiği için mutlu ollmuşlardı.

Bunun ardından Heilbronn’daki cinayet saldırısında ağır yaralanan polis Martin A.’nın avukatı Martinek geldi. Martinek mütalaasına müvekkilinin bu saldırıdan sağ çıkmasının ve bugün büyük oranda normal bir hayat sürdürmesinin bir mucize olduğunu söyleyerek başladı. Buna rağmen tabii ki saldırının fizilsek ve ruhsal etkileri ve her insanın doğuştan sahip olduğu temel güven duygusunun nihai olarak kaybı söz konusuydu.

Martinek şu tespitte bulundu:  Michèle Kiesewetter ve Martin A.’ya ateş açan kişilerin Böhnhardt ve Mundlos olduklarından şüphe yoktu. Karavanları olay yerinin yakınında bulunmuştu, cinayet silahları ve çalmış oldukları polis silahları NSU’nun kaldığı yerde bulunmuştu, ayrıca Uwe Mundlos’un giydiği ve üzerinde  Martin A.’nın kanının bulunduğu pantolon da. Beate Zschäpe’nin suç ortaklığı da kesindi.

Ancak Martinek, olay yerindeki başka suçluların varlığına işaret eden çok sayıda tanık ifadesiyle neden ilgilenilmediğini anlamıyordu. Bu nedenle ortaya çıkan ve sadece „komplo teorisyenlerini“ illgilendirmeyen pek çok soru söz konusuydu ve bir de şu vardı: „Soruşturmalar zaten kaydedilmedilerse dosyaların da yok edilmesine gerek yoktu.“

Aynısı cinayet motifi için de geçerliydi: Eğer söz konusu olan devlete yönelik bir nefretse neden Ceska cinayet serisindekinden başka bir silah kullanılmıştı? Bu şekilde bağlantılar gözden yitiyor ve provokasyon etkisi olmuyordu. Silahın temin edilmesinin ardındaki motif de yine ikna edici değildi, ayrıca Theresienwiese hiç uygun olmayan bir olay yeriydi. Martinek suçluların başka sebeplerden Theresienwiese’de bulunmuş, orada başka bir suç eylemi planlamış ve polis memurlarının varlığından rahatsız olup onları öldürmeye karar vermiş olmalarını mümkün görüyordu.

Ardından  Michèle Kiesewetter’in annesinin avukatı olan Gärtner geldi. Gärtner, Beate Zschäpe’nin açıklamasını yakından ele alarak onun neden inanılmaz olduğunu düşündüğünü açıkladı. Ayrıca üçlünün birlikte yapmış oldukları tatil fotoğraflarından da bahsetti: „Uwe Böhnhardt gbi ırkçı ve ne yapacağı kestirilemez bir katillle böylesine kaygısız bir şekilde el ele yürümek için ancak bunu istemiş olmak gerekir.“

Onun da Fderal Savcılığın dile getirdiği cinayet motifinden şüphesi vardı, ama Zschäpe konu hakkında sustuğu sürece tüm açıklamalar nihayetinde spekülasyon olarak kalacaktı. Ancak Michèle Kiesewetter ve Michael A.’nın tesadüfi kurbanlar oldukları ve Kiesewetter’in Thüringenli olması nedeniyle şahsi bir bağlantıya dayanan bir cinayet motifinin söz konusu olmadığı kesindi.

Ardından Michèle Kiesewetter’in yaşamına değindi: „Yaşasaydı bugün 33 yaşında olacaktı. Muhakkak mesleki yolunu çizmiş, bir aile kurmuş olacaktı. Bunların hiçbirini yapamayacak. Onun yerine geride çaresiz bir aile bıraktı. Bayan Zschäpe, bunu bir kez düşünün.“

Sonra da eski DDR’lilerin ulusalcı görüş konusunda özel bir hassasiyetleri olduğuna yönelik „uzaktan tanı“ları konu etti. „Aşırı sağcılık bir Doğu Alman problemi değil Almanya çapında bir problemdir.“ Esas duruşma, doğu ve batıdaki sağcı çevrelerin çok çabuk birlikte gelişip Almanya’ın genelinin etkisi altında olduklarını göstermişti. Bu anlamda Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos değil, Michèle Kiesewetter Thüringen’i temsil ediyordu. Bu tez ayrıca (Thüringenli avukat Gärtner’in konuşmasındaki yerel vatanseverlik hariç tutulursa) bizim de paylaştığımız bir tez.

Gärtner de ırkçı soruşturma yönetemlerinin ve polise yönelik “ırkçı bir genel şüphenin”  ve “devletle genel bir hesaplaşmanın” konu edilmesine de karşı çıktı. Spiegel dergisinin de (onun görüşüne göre gerçekten de sağcı eğilimlere sahip olduğunden şüphe edilen bir dergi değil) daha 2011 yılında “Döner Cinayetleri”ni haber yaptığına işaret etti. Spiegel’deki makaleye işaret edilmesini biz de önemli buluyoruz, ama polisin suçlanmasının mümkün olmadığını göstermek için değil, tabii ki Spiegel’in de diğer ana akım medyanın da 2011 öncesinde yayınladıkları haberler için eleştirilmeleri gerektiğinden.

Ardından avukat Reinhard Schön’ün mütalaasıyla devam edildi. Schön, Eberhard Reinecke ile birlikte Keupstraße saldırısının çok sayıda mağdurunu temsil ediyor. Schön, saldırının ve özellikle de kurbanlara yönelik ve hiçbir yöntemin dışarıda bırakılmadığı ırkçı soruşturmaların etkilerini bir kez daha anlaşılır şekilde anlattı. Kimliği gizli soruşturmacılar gibi gizli soruşturma yöntemlerinden diğerleri daha önce bahsetmişti. Reinhard Schön, fiziksel aramalar veya parmak izi ve DNA örneği vermeye zorlanma gibi doğrudan ve kurbanlar tarafından algılanıp onları inciten yöntemlerden bahsetti.

O da Zschäpe’nin açıklamalarını ayrıntılı şekilde ele alarak Beate Zschäpe’nin daha 1990’lı yıllarda, üzerinde Davud’un yıldızı bulunan bir cansız manken gövdesinin bir otoban köprüsüne asılması nedeniyle açılan davada Uwe Böhnhardt’ı hüküm giymekten korumak için yalan söylemiş olduğuna bir kez daha işaret etti. Dava tarafları, o zaman Böhnhardt için olduğundan çok daha büyük bir tehlikenin söz konusu olduğu bugün Zschäpe’nin doğruyu söyleyeceğine neden inansınlardı?

İki Keupstraße avukatının mütalaalarına yarın avukat Reinecke devam edecek.